"...aşık olmak istemiyorum..."
ARALARINDA en ufak tefeğini arkada bırakmışlardı. Bakınca en çok insana benzeyen de oydu zaten. Birkaç saniyelik boşlukta inceleyebildiğim kadarıyla adımlarını sağlam atamadığını fark ettim. Diğerlerini taklit edip o da kanatlarını titreştirse ve küçük sivri dişlerini çıkarsa da bir sonraki hamleyi bilmediğini görebiliyordum. Pençelerini öne uzatıp bize doğru gelirlerken o telaşla iki arkadaşının ne yapacağını izliyordu.
Tahminime göre bu, yeni doğmuş bir nefilimdi.
Onu Harry'e bırakmaya anında karar verdim ve iki büyük nefilimle savaşmak için öne çıktım. Planım ilk saniyede suya düştü, Harry uzun bacaklarından avantaj sağlayıp bir adımda önüme geçiverdi. İlk büyük nefilimin kafasını bir hamlede gövdesinden ayırdı.
İkinci nefilimin korkuyla bir duraksama yaşayacağını sanıp yanılmıştım. Hiçbir şey olmamış, arkadaşı cansız bir şekilde yere yığılmamış gibi devam etti. Onun üzerinden kayıtsızca geçip beni karşısına aldı. Harry'i küçük nefilime doğru iterken, "Bunu bana bırak," demek zorunda kaldım. Harry'nin itiraz edecek zamanı yoktu, paytak adımlarına rağmen küçük nefilim kavgaya karışmıştı bile.
Her ne kadar Harry'nin bıçak kullanmada iyi olduğunu bilsem de bir gözüm hep ikisindeydi. Yan gözle izlerken ufak nefilimin gittikçe açıldığını görebiliyordum. Pençelerinin hareketi giderek daha seri ve isabetli olmaya başlamıştı. Adımları sağlamlaşmış ve gözlerindeki kararsızlık yerini çok geçmeden acımasızlığa bırakmıştı.
Benim rakibimse tam bir azmandı. Dikkatimin Harry'de olduğunu anlayıp bilerek önümü kapatmıyordu; onu görebileyim diye yönünü buna göre ayarlıyordu. Görünüşe bakılırsa, nefilimler aptal değillerdi.
Dikkatimin dağınık olmasından faydalanıyor ve hamlelerini akıllıca yapıyordu. Bunu akıl edip ona engel olmayı dahi düşünemiyordum. Gözlerimi Harry'nin karşısında gittikçe güçlenen ve onu zorlamaya başlayan nefilimden alamıyordum. Yaptığım tek şey üzerime gelen darbeleri savuşturmaktı; ama bir türlü saldıraya geçip onu etkisiz bırakmak için atılmıyordum.
Geri çıkarken fark etmemiştim ama şimdi Harry ile aramızda epey mesafe açılmıştı. Görüş alanımdan çıktığında, karşımdaki yaratık artık üstünlüğünü kaybetmiş olduğunun farkına vardı ve benimle bir fareyle oynar gibi oynamayı bıraktı. İlk kez onunla göz göze geldim. Benim yaşadığım şaşkınlığı o yaşamadığı için – dakikalardır benimle alay ettiğinden – benim gibi bir duraksama yaşamadı. Üzerime savurduğu pençesinden kıl payı kurtuldum ama geriye savrulup yere düştüm. İkinci darbe hemen geldi, kolumu başımın üstüne kaldırıp kendimi korumaya çalıştım. Yaratığın tırnakları zaten yaralı kolumu sıyırıp geçti.
Bacaklarımı kendime çekip sürünerek ondan biraz olsun kaçmayı başardım. Ağzını kocaman açmış üzerime atladığında katanamı başımın üstüne zorla kaldırıp zaman kazanmaya çalıştım. Yüzünün yarısını kesip atmıştım. Başını yukarı kaldırıp acıyla böğürürken çenesinden akan koyu kanı üzerime damlıyordu.
Korkuya kapıldım, ayağa kalkmaya çalıştığımda bacaklarım beni taşımadı. Yaralı kolumun acısı kılıcımı doğru düzgün tutmama engel oluyordu.
"Harry," dedim farkında olmadan. Sonra dudaklarımı ısırdım; kendime inanamıyordum. Az önce ondan yardım mı istemiştim? İçimden hızlıca söylediğimi duymamış olsun diye dua ettim ama onun da adımı seslendiğini duydum.
Gelip beni kurtaracağını, biraz daha dayanmam gerektiğini mi söylemek istiyordu yoksa o da benden mi yardım bekliyordu. Emin olamadım ama bir kez daha adını söylemeye ve bir cevap beklemeye vaktim yoktu. Kendimi geriye doğru iterken etrafım toz duman olmuştu. Yüzünü kestiğim nefilim ağır adımlarla bana yaklaşırken gördüğüm tek şey kocaman gövdesiydi. Adı ağzımdan bir kez daha kaçtı; bu sefer dehşetle attığım çığlığa karıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
Fiksi PenggemarBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...