"...kimsin sen..."
KANATLARIMDAKİ yanma hissinin aksine vücudumun geri kalanı o kadar çok üşüyordu ki tenime binlerce iğne batırılıyor gibiydi. Ciğerlerime dolan suyu bir şekilde çıkarmayı - daha doğrusu kusmayı - başardıktan sonra yorgunluktan geri bayıldım. Yine de tam olarak uyuyor sayılmazdım. Gözlerim kapalıydı, çünkü onları açamayacak kadar bitkin düşmüştüm, fakat etrafta olan biteni duyabiliyor, anlamlandırabiliyordum. Kısacası bilincim olabildiğince açıktı.
Kumsala nasıl ulaştığımızı hatırlamıyorum. O sıralarda boğuluyor olduğumdan tek düşündüğüm bilinçsizce hayatta kalmak olmalıydı. Ne var ki tahmin yürütmek çok da zor değildi. Suya, yüzmeye çok da yabancı olmayan Harry, beni karaya kadar taşımış olmalıydı. Hayatımı kurtarmıştı. Suları dışarı çıkarıp sadece nefes almaya devam ederken André'nin uzaktan gelen sesini duymuştum. Ancak o zaman onun da yanımızda olduğunu hatırlayabildim ve sesini duymanın üzerimde oluşturduğu rahatlamayla nefeslerimi bir düzene sokmaya başladım.
Hala ıslak kumların üzerinde yatıyordum ve Harry'nin ellerini alnımda, saçlarımda, kanatlarımda hissediyordum. Ne yapacağını bilemez hallerini de bu aceleci, telaşlı dokunuşlarından anlıyordum. Sorun olmadığını anlaması için dudaklarımı kıvırıp gülümsemeye çalıştım ama başarılı olup olamadığımı anlamamın bir yolu yoktu. Zaten çok geçmeden André yanımıza ulaştı.
"Ne oldu? Ona ne yaptın?" Harry'nin elleri kayboldu, André yanıma çöktü ve ellerini başımın iki yanına koyup sorduğu soruya yanıt beklemeden bana seslendi. "Iza, beni duyuyor musun?"
"Çok su yutmuştu, ona ilk yardım uyguladım."
"Öyleyse neden uyanık değil, Gerzek?" diye bağırdı André ve sesini bir anda yumuşatıp yeniden adımı söyledi. Onun sayesinde kurban edilmekten kurtulmuşken hala Harry'e çatması canımı sıkıyordu. Buna rağmen kılımı kıpırdatamadım ve tepki veremeyince içinde bulunduğum durumun bir seçim olmadığını anladım. Kısa süreli felç gibi bir şey geçiriyordum. Paniklememeye çalıştım. İkisi de yanımdaydı.
"Iza, güzelim, uyan."
"Nefesleri normale dönüyor, bence---"
"Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum!"
"Özür dilerim." dedi Harry kendini savunacağı yerde. André elini omzuma, ordan koluma ve sonra elime indirdi.
"Onu hemen buradan götürmemiz gerek." En azından çoğul konuşuyordu ve Harry'i burada bırakma gibi bir niyeti yoktu. Buna yeltense yapabileceğim hiçbir şey olmazdı ve içten içe kahrolup kendimi öldürebilirdim. André söylediğini derhal eyleme dökmek adına bir kolunu boynumun altından, diğerini belimden geçirdi ve beni kucağına almaya çalıştı.
Kendisinin de ciddi şekilde yaralanmış olduğunu unutuyor, belki de önemsemiyordu.
Beni tekrar yere düşürdü. Canım acımadı ama André'nin bu durum karşısında kendisini tokatlamak istediğini tahmin edebiliyordum. "Bana bırak." dedi Harry. André'nin bağırıp çağıracağını sansam da ellerini uysalca çekti ve büyük olasılıkla yine sessizce geri çekildi.
Harry beni nazikçe, hiç zorlanmadan kucakladı, beni sıcak göğsüne yasladı. Kanatlarımı kapatmayı geçirdim içimden ama bunu başarabildim mi bilmiyordum, kapalı olmaları için dua ettim yoksa beni taşımak onun için işkence olacaktı. İlerlemeye başladık. Kumun üzerindeki adımları yavaş ve temkinliydi. Dengesini sağlamak için arada duraksamak zorunda kalıyordu. O da yorgundu haliyle; beni kumsala kadar taşırken büyük güçlük çekmiş olacaktı.
"Bu kıyafetler ne iş Gerzek?"diye sorarak sessizliği bozdu André biraz sonra. "Evde uyuyorsun sanıyordum." Bunun üzerine Harry'nin üzerinde son gördüğüm kıyafetler gözlerimin önüne geldi. Giydiği kalın paltoya bakılırsa evde uyuduğu filan yoktu. Cevabını ben de merak ediyordum şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
FanficBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...