"...başlangıçta hiçbir şey yoktu..."
ŞAHİT olduklarıma çığlık çığlığa karşı çıkarken büyük bir dirençle karşılaştım ve geri püskültüldüm. Bağa tutunmak, geri o ana gidip ne halt ettiklerini yüzlerine bağırmak istedim ama tüm kapılar yüzüme kapatılmıştı. Dışarı atılmıştım ve bu sefer başka bir anıya düşmeyeceğimi biliyordum. Bağ parmaklarımın ucundan kaydı ve ben sıçrayarak uyandım.
"Hey, hey," Vladimir endişeyle bana doğru gelmiş, beni yeniden yatırmaya çalışıyordu. Suyun üstüne çıkarılmış bir balık gibi çırpınıyordum; sırtımdaki acıyı sonradan fark ettim ama bu yataktan kalkma çabalarıma engel olmadı. Vladimir benden daha kuvvetliydi, beni omuzlarımdan dikkatle tutup yastığa bastırdı. "Hareket etmeyi kes, Tanrı aşkına neyin var?"
Gördüklerim, sırtımın deli gibi acıması yetmiyormuş gibi şimdi bir de içimde oluşan boşluğu fark edip afallamıştım. Kanatlarımın yokluğu yüzüme öyle sert çarpmıştı ki donup kaldım. Vladimir rahatlayıp biraz geri çekildi.
Taşmak üzereydim ve her ne kadar kendimi kaybetmiş olsam da yanı başımda André'nin yattığını görebiliyorum; hala onu umursayacak kadar sağduyum vardı. Bu yüzden başımı çevirip yüzümü yastığa bastırdım ve var gücümle bağırdım. Vladimir yeniden üzerime eğildi, beni yastıktan ayırmaya çalıştı. Kendimi boğuyorum sanmıştı; oysa bunu boğulmamak için yapıyordum.
Sonunda beni kaldırıp yatağın ucuna oturttu. Yüzüm kıpkırmızı kesilmişti ve ağladığımın farkında değildim. Kafayı sıyırmanın eşiğinde gibi hissediyordum. Vladimir elleriyle yüzümü yellemeye başladı. Gözlerimi kapattım. İçimdeki boşluğun yasını sonra yaşamam gerekiyordu. Sırtımdaki yaranın acısını sonra çekmeliydim. Şimdi en önemli olan şey, her zaman öyle olduğu ve olacağı gibi Harry'di.
"Ne zamandır uyuyorum?" diye sordum gayet aklı başında bir şekilde.
"Tanrım, delirdiğini sandım." dedi Vladimir sesimi duyunca.
"Ne zamandır?" diye üsteledim. André uykusunda kıpırdandı.
"Bilmiyorum, yarım gündür filan. Neler oluyor? Levi işleme başlar başlamaz uyuduğunu söylüyor." Vladimir'in suratına baktım.
"Uyumuyordum," dedim yalnızca. Sonra André'yi sordum. Bana hala ateşi olduğunu ve Levi'ın onun için ölümlü bir doktor bulduğunu söyledi.
"Ona dokunamazlar," diye ciyakladım. "Bir ölümlüye---"
"Merak etme," Hemen araya girdi. "Bunun senin kadar, şey, herkes de biliyor."
Başımı sallayıp "İyi," dedim. Yataktan atladım. Üzerimde yıranmış beyaz bir gecelik vardı. Vladimir ben yürümeden önüme geçti.
"Ne yapıyorsun? Dinlenmen gerekiyor."
"Uyuduğumu sandığın süre içinde," diye başladım sonunda anlatmaya. "Harry'yleydim. Bana olanları gösterdi. O yüzden şimdi dinlenmenin sırası değil Vladimir!"
Kollarımdan tuttu. "Harry'i bulacağız, tamam mı? Önce gücünü geri toplaman gerekiyor."
"Bırak," Kollarımı kendime çektim, omuzlarım öne arkaya hızla hareket edip gerilince canı fena yandı. "O öldü, tamam mı?"
"Ne?"
"Octavia onun ruhunu aldı."
"Ne diyorsun?" Vladimir geri çıktı, kaşları çatılmıştı. Söylediklerimi anlamlandırmaya çalışıyordu.
"Harry'nin ruhu Octavia'da ve Octavia nefilim kampından çıkmayı başardıysa buraya doğru geliyor." Zebaninin gözleri her yerdeydi; tüm bunları mantık süzgecinden geçirdiği belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in Hiding | Styles
FanfictionBana ilk kez bakıyordu, gözlerime. Varlığımın farkına vardığı bu ilk an ben nefesimi tutmuş beklerken onun ifadesi korkuyla çarpılmıştı. İçimdeki heyecan kanatlarımı titreştiriyordu; bir tüy, ufacık bir tüy ikimizin arasında süzülmeye başladı. Öyle...