"Daha fazla patlamış mısır almalıydık."
"Ne?"
"Daha! Fazla! Patlamış! Mısır..." diye bağırırken, ufak ama kendisinden kimsenin beklemediği yükseklikteki sesi çıkartan hoparlöre yöneldim. Müziği kıstım. Arkaplanda az öncekine göre çok daha az çalıyordu artık.
Dans ederken her yeri dağıttığımız odasına dair en ufak bir pişmanlık duymadan, kendimi çoktan pufa oturmuş en yakın arkadaşımın yanına bıraktım. Kaç dakikadır kesintisiz dans ettiğimizi bilmiyordum, ancak nefes nefese kalmıştık bile. Gülmeye başladım. "Uzun zaman olmuş."
Solundaki kabı bana uzattı. Son kalan patlamış mısırları benim için feda ediyordu. İşte, gerçek arkadaş...
"Doğru. Vizeler, finaller, o bu şu derken... Kaliteli bir pijama partisine ihtiyacımız vardı."
Bu sefer daha çok güldüm. "İki deli ve oradan oraya savrulan üç yastık... Aynen Zeynep, hayalimdeki en kaliteli pijama partisi buydu zaten."
Alınmış gibi yaparak az önce bana uzattığı kabı geri aldı. "Yok sana patlamış mısır falan."
Cevap vermedim. Gözlerimi odanın başka bir köşesine sabitledim. Öncesinde defalarca provasını yaptığım konuşmaya nedense tam da zamanı geldiğinde, nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ancak bulsam iyi olacaktı, çünkü gerçekten kelime anlamıyla ciğerimi bilen en yakın arkadaşımın, moduma dair bir yorum getirmesine son 4, 3, 2, 1...
"Aylin, neyin var?"
Gözlerimi kapattım. Söyleyeceklerimden sonra bir karşılık vereceğinden adım gibi emindim. Vereceği karşılık hoş olmayacaktı. Karşı çıkacaktı, bağırıp çağıracaktı. "Hiç mi akıllanmadın?" diyecekti, işin daha kötüsü de üstüme geleceği her şeyde haklı olacaktı.
"Sana sabahtan beri söylemeye çalıştığım bir şey var."
Sesimdeki ani değişimin, odaya hakim olan ciddiyetin getirisiyle birlikte Zeynep ayağa kalktı ve çalışma masasının üstünde duran hoparlöre yaklaşıp şarkıyı durdurdu.
Ona ne söyleyeceğime dair bir tahmini vardı, olmasaydı bu kadar yavaş ve sakin davranmazdı.
"Benden çekinmeni gerektirecek bir şey mi?" diye sorarken eski pozisyonuna dönmüştü. Vücudu artık tamamen bana dönüktü. Bense gözlerimi aynı noktaya sabitlemiş, az sonra işiteceğim azarlara karşı kendimi hazırlıyordum.
Bir noktada cümleye başlamam gerekiyordu.
"Zeynep," ona döndüm ve elini tuttum. "... ben bir şey yapmak üzereyim."
Yüzüme bakıyor, ne diyeceğimi bekliyordu. Durum her ne ise birlikte çözebileceğimizi, benim için orada olduğunu, kötü hissetmemem gerektiğine dair destek konuşmasını çoktan hazırlamıştı ve dilinin ucuna yerleştirmişti bile. Sadece doğru anı bekliyordu ki, o doğru an ne yazık ki asla gelmeyecekti.
"... Kötü bir şey. Ne senin ne de diğerlerinin onaylayacağı bir şey."
Başını bir yukarı, bir de aşağı salladı.
"... Ne olduğunu sorma. Ancak şunu bil ki--"
"Uraz'la ilgili, değil mi?"
Şaşırmıştım.
"Evet ama sen bunu nasıl bilebilirsin?"
Diğer elini de tutuşan ellerimizin üstüne koydu. "Ben senin en yakın arkadaşınım. Söyleyeceğin şey her ne ise yalnızca bu sabahtan beri değil, son birkaç haftadır aklında olduğunu biliyorum. Hissedebiliyordum, görebiliyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Defa
Romance*2020 Wattys Kazananı* "Şartın nedir?" Gülümsedim ve üstüne yaslanmakta olduğumuz gri, demir çitte kayarak yaklaştım. "Üç soru. Bu üç soruyu bana sormayacaksın." Bilmemekten hoşlanmazdı. Asla hem de. "Neymiş onlar?" "Nereden geldiğim, neden burada...