◈ 16 ◈

7.7K 567 32
                                    

(Multimedia'yı videosunu oyunu bilmeyenlerinizin aklında fikir oluşturmak için koydum. Keyifli okumalarrr!)
---
Kartları dağıtmak üzere orada bulunan kurpiyer adamın haricinde masanın etrafında beş oyuncu vardı. Her biri maskeliydi. Önlerinde yuvarlak chip'leri, tazelenmiş içkileri ve yakmaya hazır tuttukları purolarıyla oyunun başlamasını bekliyorlardı. 

 Özel odaya getiren kadın bize yaklaştı. "Your seat and your chips are ready. Who's going to play?" (Yeriniz ve chip'leriniz hazır. Hanginiz oynayacak?)

Uraz'la aynı anda birbirimize baktık. Masadaki chip'lerin değerini görmüş olmalıydı. Delirip delirmediğimi sormak için ağzını açacağından emindim. Fırsat vermedim. "He is. I am his date for tonight." (O oynayacak. Ben onun bu gecelik partneriyim.)

Masadaki maskelilerden biri bize seslendi. "If that guy is bringing his date with him to the table, I am too." (Eğer o adam masaya sevgilisini  de getiriyorsa, ben de getiririm.) Duvarları, tavanı ve zemini siyah olan odaya özgü minik bar ile oyun masası arasındaki içki trafiğinden sorumlu güzel kızlardan birine bağırdı. 

"Hey, would you mind bringing me luck this round?" (Hey, bu elde bana şans getirmek ister miydin?)

Garson kız, tepsisini yanındaki garsona teslim edip hemen masaya geldi. Takım olup da oynanan bir oyun değildi poker, ancak az önce işini bırakıp onu çağıran adamın kucağına oturan güzel kıza kimse itiraz etmedi. 

"Ben kucağına oturmam, söyleyeyim," dedim.

"Neye kalkıştığının farkında mısın Aylin?"

"Eğleniriz diye düşündüm. Poker en sevdiğin oyun."

"En iyi olduğum oyun. Sevip sevmediğim tartışılır."

"İnsan iyi olduğu şeyi neden sevmesin?"

"Mutlaka sonunda birilerinin kaybetmesine sebep oluyorum."

Gülümsedim. "Aynı iddiayı oyunda da bekliyor olacağım," dedim ve ellerimle masayı göstererek Uraz'a oturmasını işaret ettim. 

Yalnızca bizi bekliyor olmalıydılar ki; kartları dağıtacak olan görevli Uraz oturur oturmaz konuşmaya başladı. "Masks will always be on, thank you. Now, let's start with the blinds." (Maskeler daima takılı olacak. Şimdi, ilk bahislerle oyuna başlayalım.)

Uraz'ın hemen arkasına, omzundan masayı görebileceğim şekilde bir sandalye çektim. Göze batmamak için samimi görünmeliydik. Omzuna elimi koyup kulağına yaklaştım.  "Herkesin yüzü kapalıyken blöfleri nasıl anlayacağız?" 

Uraz masadaki rakip beş oyuncuyu incelemeyi bırakıp bana döndü. "Onu bunu bırak da, sen poker oynamayı ne ara öğrendin?"

Senin için, sen oynamayı seviyorsun diye öğrendim. Belki birgün yeniden birlikte vakit geçirebilmek için bir bahanem olur diye düşünmüştüm. Sen benden ayrılalı henüz bir hafta olmuştu ve ben çoktan iki buçuk kilo vermiştim. Bilen bir arkadaşımdan rica ettim bana öğretmesini. Saatlerce uğraştı benimle ama yine de kafam basmadı.

"Öğrenmedim, bilmiyorum hala."

Güldü. "Tamam tamam, ben hallederim."

"One,"dedi Uraz'ın görmek için masaya eğilmekte olduğunu fark eden kurpiyer. (Bir.)

Uraz "One thousand?" diye sordu. (Bin mi?)

Kurpiyer adam "One hundred thousand," ile yanıtladı. (Yüz bin.)

Oyuna başlayabilmek için koyulması gereken blind, yani ilk bahislerin yükseklikleri şaşırtmış olmalıydı onu. Hızlı başladı herkes. İki yüz bin euro ile devam etti kadının yanındaki adam daha sonrasında. Uraz, rakiplerini çözmek ve tam olarak nasıl miktarların söz konusu olacağını görebilmek adına ilk elde pas verdi. Eli sarı şapkalı bir adam kazandı.

Son DefaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin