"Şu lanet papyonu gerçekten takmak zorunda mıyım?" Bakışları benimkileri yakalayınca duraksadı. Aniden açtığı ara kapının eşiğinden bana bakıyordu.
Yutkunduğunu gördüm. Gülümsememek içim öne eğdim başımı. Uzun, siyah elbisemin belimi sıkıca saran kısmının ellerimle üstünden geçtim. Sanki üstünde toz varmış, onları silkeliyormuşum gibi. Filmlerdeki, saraylardaki prensesler gibi...
İşlemeler, sarı-kırmızı parlak detaylar ve elbisenin o siyah, gotik tarzını bozmayan desenler... Arkamı döndüm. Kıyafet dolabının kaydırmalı kapağı olan boy aynasındaki aksime baktım.
Tek kelime: Esrarengiz.
Dağınık topuzum, maskemin yanlarından düşen maşalı, siyah saçlarım.
İfadesiz, bordo kırmızısı dudaklarım.
Evet, yanıt vermeme gerek yoktu. Bal gibi de o papyonu takacaktı.
Masumca beğendim kendimi. Vaktimi aynada aceleci olmadan kullandım. Uzun zamandır daima eksik olan benliğim, hiç bu kadar süslü gözükmemişti. Yakıştırmamıştı kendine en güzel, en pahalı kumaşları. Ne yumuşak ne de sert dokunuşlar bu saten kadar haz verebilmişti tenime.
Başımı yana eğdim hafifçe. Bulunduğum ruh hali ses tellerime yansımışçasına küçük bir kız çocuğu misali çıktı sesim. "Olmuş mu?"
Masum sesimin tınısı henüz odanın uzak köşelerine varmamıştı ki Uraz'ın bedeni, aynada bir anda minik kalmış benimkinin yanında belirmişti. O henüz maskesini takmamıştı ama mavi-gri- beyaz renklerden oluşan eski tarz takım; üstüne tahmin ettiğimden daha iyi oturmuştu. Ağır adımlarla arkama geçti. Artık bana bakmayı bırakmıştı. Sol omzumun üstünden, bize bakıyordu.
Fısıldadı odaya. "Olmuş."
Kıyafetimden bahsetmediğinden emindim.
O da emindi.
"Biz"den emin olmak için çok geç kaldın Uraz.
Odaya hakim çekim kuvvetini dağıtma amacıyla yerimde sıçradım. "Hadi! Geç kaldık! Masken nerede?"
Anlık mod değişimimi garipsese de bir şey demedi. "Diğer odada."
"Al gel o zaman. Senin gibi bir tembelin yüzünden koca davete geç kalmayacağım."
Kaşlarını çatarak odasına doğru ilerlemeye başladı. "Davet derken?"
Ellerimi iki yana kaldırdım. "Söyleyebileceklerim bu kadar. İnan bana senlik bir şey yok, hakkında konuşulması yasak bir davet. Kusura bakma. Gidince göreceksin."
Elinde maskesiyle ve sırt çantasıyla döndü. "Beni illegal bir striptiz partisine mi götürüyorsun?"
Kahkahayı bastım. "Vizyonsuz musun birtanem? Biraz büyük düşün. Ayrıca o çantayla gitmeyi düşünmüyorsun herhalde, değil mi?"
"Yok ben odalar arası seyahatlerimde iki saliselik olarak taşımayı çok seviyorum. Hobim diyebilirim."
"Bırak dalga geçmeyi. Çantayı çıkart."
"Ne?"
"Davet diyorum. Şık giyindik, bilmem kaçıncı yüzyıldan kalma maskeler taktık... Gerçekten Adidas sırt çantasıyla beni rezil etmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?"
"Öncelikle şık değil, komik giyindik. İkinci olarak da, eğer çantamı yanıma almazsam eşyalarımı nerede taşıyacağım? Mutlaka vestiyer falan vardır her ne gizemli illegal davetse seninki. Aptal takımın ceplerine serçe parmağım girmiyor."
Komikmiş... Az önce nutku tutulan bendim sanki.
"Uraz ısrar etme de bırak şunu. Taşıyacağın şey bir cüzdan bir telefon. Paraya ihtiyacımız olmayacak. Her şey ödendi. Telefon ise zaten götüremezsin. İçeriye sokmak yasak."
Çantasını yere attı. "Ne biçim davet bu ya? Cidden, nereye götürüyorsun beni?"
Gözlerine bakmayı kesmeden ona yaklaştım. Aramızdaki mesafeyi tamamen yok ettikten sonra başımı arkaya yatırıp aramızdaki boy farkını da görmezden geldim. "Hep böyle soru sorar mıydın ya?"
Gülümsedi ve bakışlarını kaçırdı.
Şah ve mat. Verecek hızlı bir cevabı olmadığında bunu yapardı. Ben kazanmıştım.
Yüzünü tekrardan bana döndü. Hah, itiraf geliyordu.
"Kontrolün bende olmaması hoşuma gitmiyor. Bilmemek hoşuma gitmiyor." Eliyle önce odayı, sonra kıyafetini gösterdi. "Neden buradayım, neden tüm bu saçmalıklara katlanıyorum; bilmiyorum. Neyin etkisindeyim, bilmiyorum."
Cevap vermedim , ancak vereceğim cevabın bir öpücük olmaması için kendimi zor tutuyordum. Bedenlerimizin yakınlığı, her temasımızda değişen ses tonlarımızın farkındalığı ve bilinmezliğin getirdiği adrenalin... O kadar çok etmenin etkisindeydik ki iki genç olarak; herhangi bir geçmişimiz olmasa bile etkilenirdik birbirimizden bu bağlamda. Elimizde olmazdı.
Ondan çok şey istediğimin ben de farkındaydım. Eğitimini, uçuşlarını üç günlüğüne de olsa bir kenara bırakıp benimle kilometrelerce uzağa gelmesini istemiştim. Eski sevgilisiyle bir yurtdışı seyahati fikri; Uraz'ın varlığına çok ters olmasa da garipseyeceği türdendi. Serbest ve aklına eseni yapan karakteri bu deliliğe razı gelmişti zaten ama yola çıkarken hesaba katmadığı ne kadar çok şey olduğunu kavrayamamıştı.
İtalya'da attığı her adım ona başka bir şeyi çağrıştıracaktı. Bazen anılarımızı, bazen "eğer devam etseydik" düşüncesiyle kendini merak ettirecek geleceğimizi, bazense daha en baştan neden birbirimizi bulduğumuzu gösterecekti tekrar ve tekrar.
Attığı her adım benimle olacaktı.
Son üç gecemizin ilkindeydik Uraz'la.
Bir daha asla görmeyecektik birbirimizi.
Ben bunun çok iyi farkındaydım, o da.
Sessizliğim galip geldi. "Tamam ufaklık. Hadi, gidelim bakalım neredeymiş şu illegal striptiz kulübü."
Gülümsedim. Gülümsememi gören gözleri bastıramadı kendi gamzelerini. Bir kez daha aşık oldum ona. Her saniye yeniden olduğum gibi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Defa
Romance*2020 Wattys Kazananı* "Şartın nedir?" Gülümsedim ve üstüne yaslanmakta olduğumuz gri, demir çitte kayarak yaklaştım. "Üç soru. Bu üç soruyu bana sormayacaksın." Bilmemekten hoşlanmazdı. Asla hem de. "Neymiş onlar?" "Nereden geldiğim, neden burada...