◈ 13 ◈

9K 468 27
                                        

"Dünyanın en güzel yolculuğuna hazır mısın?"

Karşı çıkmasa olmazdı. "Göreceğiz," dedi, dengemi sağlayabilmem için elini uzatırken.
Tuttum. Beni çekmesine izin verdim. Aşık olduğum adamın elini yeniden tutabilmenin huzurunu, bana yaşattığı güven hissini erteledim. Gondolda ayakta duruyorduk şimdi. Hala gerçekten orada olduğumuza inanamadan... "Teşekkür ederim efendim," dedim. Kibarca prenses teşekkürü yaptım dizlerimi hafifçe kırarak, sanki elbise giyiyormuşum gibi ellerimi iki yana açarak.

Cevap vermedi. Kafedeki para tartışmasının ciddiyetine dönmek istiyordu.

"Böyle oturuyoruz herhalde," dedi ve gondolun arka köşesine ilerledi. Koyu kahverengi, çiftler için özel kiralanan iki kişilik gondolun siyah minderine oturdu. Onu takip ettim.

"Are we ready?" (Hazır mıyız?)

Arkamızda ayakta duran adama gülümsedim, başımı salladım. Hareket etmeye başladık. 

İlerledikçe aralarından geçtiğimiz iki-üç katlı binalar, kafeler, dükkanlar, insanlar... Hepsinin uğultusu kesildi. Kulağıma suyun sesinden başka bir şey gelmiyordu. Kendimi o kadar farklı hissediyordum ki şu anın dışında kalan tüm detayları zihnimde yok edebiliyordum. Beynime kazımak istediğim tek detay solumda oturuyordu. Başımı çevirip ona bakmaya çekindim. Başımı öne eğdim. Altından geçtiğimiz bir köprünün gölgesine gizledim diken diken olmuş tüylerimi. Saniyelik karanlıktan faydalanıp ona baktım. Meraklı meraklı, büyülenerek izliyordu çevresini. Renklerin biraraya getirildiklerinde oluşturdukları anlamsızca uyumu, dizilerde filmlerde gördüğü ruhu, ilk kez evden bu kadar uzakta olmanın heyecanını yaşıyordu. 

  Konuşmadık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  Konuşmadık. Bizi çeper gibi saran dar, sular altındaki sokakların izinden gittik. Üşüdüm biraz, hava sıcak sayılmazdı. Montumun fermuarını yukarı çektim. Bir şey söylemedi. Fermuarın sesini duyduğundan bile emin değildim. Ana kendini kaptırmıştı. Gülümsedim. Tüm Venedik dururken onun tepkilerini izliyor oluşum... Gençliğin en güzel hissi, sevmenin en güzel rengi: sendin. 

"Kostümlü adamları gördün mü?"

Eliyle, yanından geçmekte olduğumuz restoranı gösteriyordu. Kilolarca ağırlıkta olduklarını tahmin ettiğim elbiselerin içinde, başlarının arkasında aslan yelesi gibi devamı olan maskelerle oturan adamlara baktım. "Evet. Baya emek vermişler."

"Abartmışlar."

Gülmemek için kahkahamı bastırdım. Venedik'in hangi zamanına geldiğimize dair en ufak bir fikri yoktu. Ve, Uraz ya, hani mutlaka benim söylediğime karşı çıkması gerekiyordu zaten. "Bir kere de bir şeyi beğen ya!"

"O ne demek?"

Gözlerimi devirdim. "Ne demek istediğimi biliyorsun."

Kollarını göğsünde birleştirip bana döndü. Anlatmamı beklermiş gibi.

Son DefaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin