◈ 6 ◈

11.5K 612 15
                                    

Aylar sonra karşısına çıkmış olmamın şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. Kafasında milyonlarca soru işaretinin döndüğünden emindim. Zamanında ezberlediğim mimikleri, hiçbir değişiklik olmadan yeniden gösteriyorlardı bana kendilerini. Konuşacak ne vardı ki, ne kalmıştı ki diye merak ederken; gözlerini sırayla kalkış yapan uçaklardan ayırdı. "Üç soru. Bu üç soruyu bana sormayacaksın."Bilmemekten hoşlanmazdı. Asla hem de."Neymiş onlar?"

"Nereden geldiğim, neden burada olduğum ve sonrasında nereye gideceğim."Cevap vermeden önce düşündü. Her zamanki gibi sonradan pişman olmayacağı hiçbir şeyi yapmıyordu. "Bu kadar mı?" Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumlu anlamda salladım. Gözlerini yeniden boşluğa dikti. Kafasında evirip çeviriyordu her türlü belirsizliği. Aylar sonra neden şu anda karşısına çıktığımı, söylediğim şeylerdeki amacımı tartıyordu. Teklifimi kabul etmeme ihtimali daima vardı. Yüzüne bakıyordum, kabul etmesini hayatımdaki her şeyden çok istiyordum.

Derin bir nefes alıp verdi. Sormamasını istediğim üç sorunun onun başına açabileceği dertleri düşünüyordu, ancak merakına yenik düşmüştü bir kere. Ve bu, onda, merakını giderene kadar nefes almamak demekti. Ben de buna güvenerek gelmiştim zaten.

Benimle yaşayacağı son maceraya merhaba demesini umarken ben, başka bir şey söyledi.

"Çok işimiz var sizinle küçük hanım."

Yapabileceğim çok da bir şey kalmamıştı aslında. En can alıcı kısım, an itibariyle dudaklarımdan çıkmıştı. Uraz'ın her şeyi yönetme arzusuyla şekillenmiş kişiliği, bilmediği bir yere üç günlük seyahat fikrini reddetmekle meşguldü. Bilgiyi çocukluğunun en erken dönemlerinden güç ile eşleştirmiş olan aklı ise; soracağı olmasa dahi artık istese de soramayacağı soruların neden yasak olduklarıyla ilgili tez yürütmeye çalışıyordu.

Seni tanımadığımı iddia eden kim varsa hepsinin canı cehennemeydi.

"Aylin, sana kendini açıklaman için bir fırsat daha vereceğim. Başın belada olabilir. Bana anlatabilirsin. Kaçmaya çalıştığın herhangi bir şey yok, değil mi?"

Ona yaklaşırken ellerimi ceplerimden çıkarttım. Isınmış avuç içlerimi iki yanağına koyarak gülümsedim. "Aksine... Kendisinden kaçtığım şeye koştum ilk defa. Bak, buradayım, karşındayım."

"Hocam,"

Uraz'ın odağı terasın girişine kaydığında ondan uzaklaştım.

"Uraz, bitirmedik mi oğlum seninle işimizi bugün? Gidip dinlensene evinde."

Orta yaşlı, gri saçlı, aynı renkte bıyıklara sahip bir adam geldi yanımıza. Montundaki isimden tanımıştım, eğitimdeki hocasıydı. Aylarını birlikte geçirdiği, uçuşlarının ilk günlerini anlatırken telefonda bazen saatlerce küfür ettiği, bazense "Aslında kral adam ya," diyerek cümlesini tamamladığı adamdı bu.

"Haklısınız hocam da, sonraki sortie idi bizimkiler. İnişlerini görmem lazımdı."

Öğrencisiyle az önceki yakınlığımı görüp görmemiş olmasına göre utanıp yerin dibine gireceğim hoca, montunun cebindeki kalabalıktan bir çakmak çıkarttı. "İyi yaptın. Erken uyu bugün. Misafirin seni ayık tutmasın."

Dünyanın çekirdeğine iniş ne taraftandı?

Uraz, hocasının esprisine politik bir şekilde güldü. Bu davranışından güç alarak başımı kaldırdım. "Aslında uzun bir misafirlik olmayacak. Yarın yurtdışına çıkıyorum," dedim.

Yaktığı sigarasının dumanını dışarıya üfleyen adam, yine espri mi yapıyor yoksa laf mı sokuyor belli etmeden konuşmaya başladı. "Transit yolcuların pek uğradığı bir havaalanı değil bizimki. Kaç senedir bu işi yapıyorum, yolunu böylesine uzatan bir yolcuya denk gelmemiştim."

Son DefaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin