Uyandığımda saat öğleden sonrayı çoktan geçmiş; iki olmuştu. Yorgunluğumdan eser kalmamıştı. Yabancı topraklarda uyanmış olmanın belirsizliği heyecan vericiydi hala. Kaç kez yurtdışına çıkarsam çıkayım, farklı bir aidiyetti dört yanımı saran. Burada doğsaydım, sahip olabileceğim hayatın ihtimalleri içinde kaybolurdum bazen.
Hayal kurmakla aram küçüklüğümden beri iyiydi. İşte bu yüzden seviyordum yeni yerleri, ülkeleri. Olabileceğim insanları ve alabileceğim ilhamları...
İlham demişken...
Ayağa kalktım ve Uraz'ın odasıyla aramızda bulunan kapıya ilerledim. Sabah haliyle aynaya bakmak aklıma bile gelmemişti. Üç kez tıktıkladım. Ses gelmedi. İçeriyi dinlemeye çalıştım, ancak bir ipucu edinemedim.
"Uraz, uyandın mı?" Kapıyı bir kez daha çaldım. Aynı sonuçla karşılaşınca elimle tokmağı kavradım. Aralanan kısımdan görebildiğim yatakta uzanmakta olan hareketsiz bedeni, hala uyuduğunu gösteriyordu. Ona biraz zaman tanımaya karar verdim. Ne de olsa acelemiz yoktu. Üç günün en rahat olanındaydık. Tüm planlar akşamaydı ve hepsi o anki havamıza göre esnekti. Gerilim, bir yere yetişmece- koşuşturmaca derdi yoktu.
Kapıyı tekrardan kapatmadım. Aralık bıraktım. Uyanırsa en azından sesini duyarım diye düşündüm. Uyandığında başlayacağı hazırlanma seansının benden daha kısa zaman alacağını tahmin ederek bavuluma yöneldim. Ondan önce hazırlanmaya başlarsam vakit kazanabilirdim. Getirdiğim kıyafetleri incelerken rahat ve gündelik bir tercih yapmam gerektiğini hatırlattım kendime. Gideceğimiz yerler sıradan, yerel gençlerin sıklıkla gidip takıldığı mekanlar olacaktı. Uraz'la ikimiz hiçbir ekstrem kumar, parti, prenslerden kaçma oyunu olmadan rahat bir akşam geçirecektik.
Yine de biraz şıklıktan zarar gelmez diye düşündü ergenliğinin hormonlarını üst seviyelerde yaşamakta olan iç sesim.
Siyah deri taytı bavuldan çıkarttım ve yatağa koydum. İçine giyilecek en mantıklı iç çamaşırı seçimi tanga olurdu. İzsiz külot da giyebilirdim ancak bilardo oynarken kumaşın yerli yerinde olup olmadığını kontrol etmekle uğraşmak istemiyordum. Hem, güzel ve hoş iç çamaşırları yalnızca erkeklerin ilgisini çekmek, onlara iyi gözükmek için üretilmiyorlardı. Ben kendimi neyin içinde rahat hissediyorsam onu giymekte özgürdüm. Benim dışımda hiçkimsenin de göreceği yoktu.
Birbirinin takımı olan siyah iç çamaşırlarını hemen orada üstüme giydikten sonra sıra bluz arayışındaydı. Bugün için giymeyi planladığım tüm bluzlerin fazla "normal" olduğuna karar verip ümidi kesecekken aklıma yanımda getirdiğim diğer üstler geldi. Sığmadıkları için bavulun diğer gözüne tıktığım askılılardan bu deri tayta yakışacak nitelikte olan askıları ip, mor simli bluzu çıkarttım. Kumaşının niteliğinden ötürü ütüye ihtiyacı yoktu. Üstüme geçirdikten sonra aynanın karşısına geçtim. Alt kısmı hafif bol, etekli denilebilecek türdendi. Üst kısmındaki ipleri ve çok da abartı olmayan parıltısı ise bluzu şık yapan etmenlerdi.
Ayakkabılar tabii ki uzun siyah çizmelerim olmalıydı.
Diğer bavuldan çıkarttığım çizmelerimi geçirdikten sonra yukarıya uzanan fermuarlarını çektim. Topuklu, siyah, düz deri çizmelerim ile hem şık, hem de çok göze batmayan bir profil çizmiştim. Abartısız bir makyaj ile her şey tamamlanacaktı.
Elimi dünden yıkamış olduğum saçlarımda gezdirdim. Oldukları halden memnun kalamayınca başımı öne attım ve biraz taradım. Tekrar yukarı kalktığımda saç tellerim yerlerine kendiliğinden geçtiler. Ufak birkaç rötuş ile doğal dalgalar, saçlarıma yakışmıştı.
Rimel ve mat, nude renkteki bir ruj ile hazırlığımı tamamlarken kendimi uzun zamandır ilk kez beğendiğimi yeniden fark ettim. Dünkü elbise ile de, bugünkü görünüşüm ile de barışıktım. Ruh halimin son iki gündür ne kadar farklılık gösterdiğinden ise bahsetmeye dahi gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Defa
Romance*2020 Wattys Kazananı* "Şartın nedir?" Gülümsedim ve üstüne yaslanmakta olduğumuz gri, demir çitte kayarak yaklaştım. "Üç soru. Bu üç soruyu bana sormayacaksın." Bilmemekten hoşlanmazdı. Asla hem de. "Neymiş onlar?" "Nereden geldiğim, neden burada...