◈ 29 ◈ - Final (2/3)

8.8K 536 78
                                    

Bacaklarımı oturduğum yerde kendime çekmiş, ikinci şişenin yarılanışını izliyordum. Peynir tabağı çoktan bitmiş, üstelik minibarda bulduğumuz ufak bir badem paketini de yemiş, bitirmiştik. Havanın serin olduğunu ve neredeyse çıplak oturduğumu da biliyordum. Şarabın içimi ısıtan etkisi nedeniyle tek bir an dahi olsa üşümemiştim. Şal yeterli gelmişti.

Yer yer kahkaha, yer yer başka şeyler... Saatin önemi yoktu. Sonrasında hasta olup olmamamın da bir önemi yoktu. Sağımda boylu boyunca yatan Milano umrumda değildi.

Değer verdiğim tek varlık masanın öteki tarafında oturuyordu. Bana gittiği eğitimi, orada tanıştığı insanları, ilk yalnız uçuşuna çıktığı anı anlatıyor; her anlattığı hikayede biraz daha istekli konuşuyordu.

Uraz'a o anda acıdım. Dışarıya gösterdiği ve davrandığı buzdağının ardında o kadar yalnız bir insandı ki. Hiçbir şeyini hiçkimseye anlatmayarak dünyayla arasına bir duvar örmüştü. Bu duvar onun koruma kalkanıydı ve evet, iş görüyordu. Her şeyi en ufak detayına kadar hesaplamasına rağmen, bu kalkanın arka tarafında ne kadar yalnız kaldığını gözlerimle görebiliyordum. Belki o da başından beri biliyordu. Ama güçlü kalmak için kaldırabileceği bir kavramdı yalnızlık. Bu iki seneyi bana kimseye ihtiyacının olmadığını anlatarak geçirmiş olsa da, şu an karşımda gördüğüm adamın açlığını göz ardı edemiyordum. Bir arkadaşa, dosta, eşe, kendisinden başka herhangi bir şeye duyduğu açlıktı bu. Paylaşmamamın senelerdir içinde biriktirdiği tüm hikayeleri bana tek gecede sıralıyordu.

Gitlerimiz, gellerimiz olsa da tek güvenebildiği ben olmuştum sanırım.

Onun yirmi iki senelik hayatında bir güvenebildiği olmak, hele de tükürdüğünü yalatmak... Kaybedecek hiçbir şeyin kalmadığı bir gecede ne hoştu ama tabii o, bunların hiçbirinden haberdar değildi.

"Aylin."

"Efendim Uraz?"

"Neden buradayız? Bu kadar masraf, eğlence, macera, son model arabalar, uçak, poker... Hepsi ne içindi?"

Şişeyi aldım. "Tek şart konusunda anlaştığımızı sanıyordum," dedim sorunun neden bu kadar geciktiğini merak ederek. Kadehimi tazeledim, ağır şişeyi masaya geri bıraktım.

"Sona eriyor," dedi sanki ben bilmiyormuşum gibi. "... Artık söyleyebilirsin bence."

Kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Bir söz verdik, bence tutmalıyız."

Gözlerini benden kaçırdı. Her ne kadar on ikinci kattan Milano manzarasını izliyormuş gibi yapsa da merakı içini yiyordu. Nereden geldiğimi, neden burada olduğumu ve buradan sonra nereye gideceğimi bilmek istiyordu. Tek yasak şeyi.

"Anlamıyorum, bunca zaman sonra bir anda karşıma çıktın ve beni..." Güldü. "... resmen İtalya'ya getirdin." Gözleri benimkilerle buluştu. "Nasıl başardın?"

Üç günü etraflıca düşünebilmesini sağlamak için altı kadeh kaliteli şarap içirmiştim. İyiki daha fazlasına ihtiyaç olmamıştı çünkü daha fazlası için bankada param da kalmamıştı.

Tazelediğim kadehten bir yudum aldıktan sonra oyunu bıraktım. Tüm tiyatro an itibariyle sonlanmıştı. Artık yalnızca gerçekler vardı.

"Günde bir buçuk paket bitiren bir insan olmana rağmen son üç gündür tek bir sigara dahi yakmak aklına gelmedi. Farkında mısın?"

Bunu ben söyleyene kadar fark etmemiş olmasına şaşmıştı. Ne diyeceğini bilemedi. Sanki günün bazı saatlerinde bir şeylerin eksik olduğunu biliyor ama zaman, hem mental hem de fiziksel olarak o kadar dolu geçmişti ki bir an dahi olsun sigarayı aramamıştı.

Son DefaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin