Keyifli okumalar🌷
Telefonu kapattıktan sonra ekranına bir süre bakıp kaldı. Çok işi vardı madem o yüzden bir şey düşünmeyecek işine odaklanacaktı. Masa gözüne çarpınca hızlıca toparladı. Bulaşıkları makineye düzenleyip taze çayları bardaklara süzüp tepsiye koydu ve tamamdı. Telefonu cebine koyup tepsiyi alarak salona girdi.
Zeynep, bıraktığı gibi koltukta oturuyordu. Dalgın, yorgun, biraz da karışık. Sanki orada değildi başka şeyler izliyordu... Kendine gelip dikkatlice tepsiyi sehpaya bıraktı. Zeynep'e baktığında o gözleri çok uzaklara dalmış önemli bir şeyleri izliyor gibiydi. Bakışları buruktu ama mutluydu. Zeynep'in bardağını tepsiden alıp onun sehpasına bıraktı.
"Gözleri uzaklara dalan birinin, yakınlarda olmayan bir hikayesi vardır. Sorulur ama cevap vermek istemezsin. O, sadece yanında olmayanları uzaktan izler. Aralarına giremez, bakar kalır. Oysa elini uzatsa tutacaktır ama o görüntü kaybolmasın diye elini uzatamaz."
Duyduğu ama tepki veremediği sözler bitince bakışları yanına oturan adamı buldu. Yakınlarda olmayan bir hikayesi, yakınlarında olmayan sevdikleri, hiç gelmeyecek sevdikleri...
"Yine bildin. Çok eski uzaklarda, kalan bir hikayem var. Eskilerde kalan, hiç eskimeyeceklerim var. Ama bu kez bilmen meslekî tecrübe değil senin de öyle bir hikayen olması. İstediğin kadar tecrübeli ol bilemezsin. Yaşadığımı yaşıyorsun ki biliyorsun."
Kerem'in gözleri derin siyahların çok uzaklarına dalıp gitmişti çoktan. Meslekî tecrübe değil yaşanmışlık ama aynı yaşanmışlık varsa bilinirdi. Çünkü ikisinin de halet-i ruhiyeleri aynı olurdu. Bir bakıştan, bir gülüşten alakasız bir sözden bilirdi karşısındakinin ne düşündüğünü ne hissettiğini... Kayıp acısını sadece sevdiklerini yanında kaybeden anlardı. Son nefesini duymak, sevdiğinin gittiğini, ruhunun çıktığını onun yanında yaşamak, görmek... İşte buydu... Acı dolu gözleri derin siyahların en derin uzaklarından ayrılırken yüzeyinde buluştu.
"Kayıp acısını herkes bilir ama senin ve benim yaşadığım kayıp acısını sadece bizim gibi yaşayanlar bilir. Meslekî tecrübe gibi basit bir mesele değil anlamak. Yaşamak lazım. Aynısını duymak lazım, son nefesini. Çaresizliğin en acısını yaşamak lazım tam anlayabilmek için. Elin kolun bağlı, sevdiğin yanında ama ona dokunamayacak kadar uzak olmak, son nefesini verdiğini bilip ona nefes olamamak. Seni bu yüzden çok iyi anlıyorum."
Zeynep'in boğazındaki düğüm Kerem'in her kelimesiyle büyürken, dolu gözlerini eline aldığı çaya sabitledi. Kendisi ucundan da olsa bir şeyler anlatmıştı ama Kerem'in ne yaşadığını bilmiyordu. Mezar taşında bir isim okumuş, tahmin etmişti ve sadece kadarla kalmıştı... İşten, tartışmaktan konuşamamışlardı da. Bakışları hüzünlü yeşilleri bulduğunda kalbinden bir şeyler koptuğunu hissetti. İnsandı işte. Ne kadar güçlü, ne kadar başarılı olursa olsun insan kendiyle baş başa kaldığında savunmasız küçük bir çocuk gibi olurdu. Hem bakışları hem kendisi bütünüyle küçük bir çocuk... Çayını sehpaya bırakıp, yakın olmayan hikayesini uzaklara dalıp izleyen gözlere bakarken, çekingen bir şekilde elini onun elinin üzerine koydu.
"İyi bir arkadaş olmayabilirim ama iyi bir dinleyiciyimdir. Konuştuğun ölene kadar bende kalır."
Kerem hiç beklemediği sözleri duyunca buruk bir tebessümle birlikte tutulan eline baktı. Sonra derin siyahlara bakıp samimiyetini ta kalbinden hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 52 -BİR AŞK MASALI-
Mystery / Thriller"Seni sevmiyorum" dedi. Bugüne kadar duyduğu en güzel sözdü... Kalbi deli gibi, doludizgin çarparken heyecanla nefes aldı. Kendi gözlerinin de söylediği, dilinden bağımsız o sözler döküldü. "Ben de" dedi, "ben de seni seviyorum." Genç adam siyah d...