Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın...
1. Bölüm: Nefes Zorlu
Ben Nefes. İstanbul’da yaşadıkları her türlü soruna şahit olan annemle ve babamla yaşıyorum. Küçük bir özel hastanede doktorum. Hastane de her türlü şeye şahit oldum. Aklınıza gelebilecek, gelemeyecek şeylere…
Şimdi ise annemin zoruyla ilk okul arkadaşımın düğününe gidiyorum. Ah… Pardon gitmeye çalışıyorum. Çünkü kayboldum. Evet, bunu nasıl yaptım bilmiyorum ama oldu bir şekilde ve şuan saçma bir yerdeyim. Buraya nasıl geldiğim hakkında en ufak bir fikrim yok ama geldim işte. Sağımda solumda upuzun ağaçlar var. Çok güzeller… Sanki bu dünyadaki bütün iğrençliklere rağmen yemyeşiller ve masumlar. Her şeye rağmen ayaktalar… İşte bu çok güzel… Savaşmaları çok güzel…
Etrafıma bakınırken kavga sesleri geliyordu. Merakım beni o tarafa doğru itiyordu. Bunu neden yapıyordu? Eğer bir şey olursa bütün suç merakımın benden söylemesi. Başıma inşallah bir şey gelmezdi. Çünkü ilk okul arkadaşımın düğününe sağlam gitmek istiyordum –herkes gibi-
Silah sesi…
Korkuyla bir iki adım geriledim. Acaba birine bir şey mi olmuştu? Sanırım fazla cesurdum. Gördüğüm manzarayla öylece kalakaldım. Yerde kanlar içinde bir adam yatıyordu ve en önemlisi kimse yoktu. Bu adam burada yalnızdı. Yalnız… İçimden bir ses ne olursa olsun ona yardım etmem gerektiğini söylüyordu.
İlk iş şu silahı bir yere atmalıyım diye düşündüm. Yavaşça silahı aldım ve tam gidecekken sırtımda bir şey hissettim.
“Nereye güzellik ?” diye sordu bir adam. Korkuyla arkamı döndüm ve şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Arkamda ben diyeyim 30 siz deyin 50 tane eli silahlı adam vardı. Ve en önemlisi hepsi silahlarını bana doğrultmuşlardı.
“Şey… Ben...”diye ağzımda bir şeyler geveledim. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
“Yürü bakalım yavru!” dedi önümdeki adam bileğimden tutarak beni sürüklemeye başladı. En sonunda neden yapmadığım hakkında en ufak fikrim olmayan eylemi yaptım. “Durun! Ben bir şey yapmadım. Görmedim de.” diye bağırmaya başladım. Ama adamlar beni dinlemeyi bırakın görmüyorlardı bile. 2 tane eli silahlı adam silahlarını bellerine koyup beni iki kolumdan tutup götürüyorlardı. Ahh… Ne yapacaktım ben şimdi?
&&&
Bu adamlardan nasıl kaçacağımı ve derdimi nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Şu an neredeyim hiç bir fikrim yok. Tek bildiğim bir depoda ellerim ve ayaklarım bağlı, ağzımda bantlı bir şekilde bir sandalyede oturuyorum. Ağzım bir açık olsa var ya… Var ya mı? Nefes Allah aşkına sanki ne yapacaksın deponun her yeri silahlı adamlarla dolu. İçeriye iri yarı bir adam girdi ve önüme sandalye koyup oturdu.
“Söyle bakalım kime çalışıyorsun?” diye sordu. Hay Allah’ım ya! Benim işim gücüm yok birine çalışacağım!
“Söylesene lan! ”diye gürledi karşımdaki iri yarı adam. Bu adam tam bi salak. Acaba benim ağzım kapalı iken konuşabilme gibi bir üstün yeteneğim var da ben mi bilmiyorum? Hayır, yani varsa söyleyin de bileyim. Belki ilerde de lazım olur. Ehh… Tabi burada ölüp gitmezsem.
“Mmmm…”diye sesler bir şeyler söyledim. Salak adam ağzımın bantlı olduğunu daha yeni anladı ve ağzımı açtı. Sinirli bir şekilde bağırdım.
“Salak mısın? Ağzımı açmadan konuşmamı bekliyorsun?”
“Ne dedin sen?” dedi dişlerinin arasından üstüme gelmeye başladı. Ne yani şimdi bu adamdan korkmalı mıydım? Evet, belki benden oldukça hatta olmadıkça bile iriydi ama bu ondan korkmama bir sebep değildi. Bir kere ben kadındım. Kadınlar korkmazdı ve korkutulmazdı. Onun gibi dişlerimin arasında tıslayarak konuştum.
“Ne dedim ben?”
“Benimle kelime oyunu yapma!”
“Salak dedim. Salak.” Salak kelimesinin her bir harfini vurguladım ki korkmadığımı anlasın pis yaratık. Hemen saçımı çekmeye başladı. Tabi ellerim ayaklarım bağlıydı ona karşılık veremiyordum ya. Kafamı geri çektiğimde oda elini çekti ama elinde kahve saçlarımı gördüm. Saçlarımı koparmıştı. Ama şuan saçlarımı düşünemezdim.
“Sen kimsin ki bana hakaret ediyorsun Sikik beyinli?” ne o bana ‘Sikik beyinli’ mi dedi?
“Sus!” sesim fısıltıdan ibaretti. Sinirlendiğimde bağırmaktan fısıldardım. Etrafa ateş püskürtmekten çok ağlardım.
“Sen bana emir mi veriyorsun?” adamın yüzünde bir gülümseme belirdiğinde arkadan bir ses duydum.
“Abi bi gelsene!”
“Tamam, Can geliyorum.” dedi. “Şimdi sen uslu duruyorsun ben geleceğim tamam mı?”
Cevap vermedim. Hem versem ne olacaktı ki? Saçmalıktı. Adam sinirle nefesini dışarı verdi ve saçımdan bir tutam daha tuttu.
“Bana cevap ver!” dedi sinirli bir şekilde. Canım acısa da belli etmemeye çalıştım. Bu sefer fısıldamadım bile sadece sustum. O sırada içeriye Emre diye bildiğim adam girdi.
“Abi ne yapıyorsun? O kız bize lazım!”
“Nesi lazım lan? ”dedi salak adam.
“Abi bu doktormuş ve patronu o vurmamış. Kamera kayıtlarına baktık. Vural hayvanı vurmuş. Bu kız patronu iyileştirebilir. Sonuçta doktor doktordur.”
“Haklısın aslında.”
“İyi de ben daha çok yeniyim. Ama sanırım iyileştirebilirim çünkü konuları zaten tıp öğrencileri biliyor.” dedim ki ne halt ettiğimi anladım! Ben resmen kendimi ateşe attım. Hay dilimi…
“Bak sen! Şuan kendini bize teslim ettiğini farkında mısın? Ama bunu söylediğin iyi oldu Doktor Hanım!” dedi ve pis bir şekilde sırıttı. Neden bu işler hep benim başıma geliyor. Sadece bunu merak ediyorum neden ben? Neden Nefes Zorlu…
&&&
Selam diyerek giriş yaptım. Nefes Zorlu ve Tahir Kaleli…
Kelime sayısı az olabilir ilk bölüm olduğu için. NefTah sahnelerine bodoslama dalmak istemiyorum hghfghhgh
Oylarınız esirgemeyin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Nefes'im
Fanfiction"Ve siyahtan daha karanlık renkle tanıştım o an. Yenilmişlik rengi." Bir bebek doğar, ağlar. Karnı acıkır, ağlar. Altına yapar, ağlar. Annesini özler, babasını özler ağlar. Korkar, canı yanar, ağlar. Ben de çok ağladım. Bu gece ben de çok ağladım...