20.Bölüm: Biz Daha Ölmedik
-Nefes-
Onca gözyaşı, onca ıslak yastıklar, onca uykusuz geceler... Hepsi Tahir Kaleli'nin küçük oyunuymuş. Neymiş? Mafyaymış da beni korumak istemiş. Neymiş? Beni öldürmesinler diye beni ağlatmış. Benim canım yanmasın diye benim canımı yakmış. Ne olacaktı şimdi? Ne güzel beklediğim şey geri geldi deyip onun boynuna mı sarılacaktım? Yapamazdım. Ben onsuzluğu kalbime kabullendirmiştim. Ama şimdi diyordu ki bana geldim diyordu. Kalbin alışımasın diyordu. "Tahir" çıktı ağzımdan iradesiz bir şekilde. 5 harfli bir kelime de benim üç ayım saklıydı. Üç ay içerisinde ki dökülen gözyaşlarım, aldığım, almak zorunda kaldığım uyku haplarım...
Nefes alsam da ben o üç ay boyunca ölüydüm. O üç ay boyunca bir tabutun içindeydim ve Tahir şimdi geldi ve bana seni o tabuttan çıkaracağım diyordu. "Neden? Neden şimdi geldin? Neden bu kadar bekledin?"
Bir adım attı ve konuştu. "Ben a-anlayamadım. O duyguyu tekrardan yaşar mıyım diye hiç düşünmemiştim! Ben kalbimi kapattım sanıyordum. Ama üç ay da anladım. Kapatmamışım." Yutkundum. Çünkü konuşmak istiyordum içimden ne geçiyorsa Tahir'e anlatmak istiyordum. Yapamaz mıydım? Ne hissettiğimi Tâhir'e anlatamaz mıyım? "Anladın. Senin bir şeyler anlaman için benim ölmem mi gerekiyordu? Sen bir şeyleri fark edeceksin diye benim ağlamam mı gerekiyordu? Ben her gün öldüm ya. Ben o 90 gün öldüm. Her gün biraz daha öldüm. Ama sen bunu görmedin. Sadece gelmişsin buraya ben anladım diyorsun! Tahir kalbimin içinde o kadar çok çukur açtın ki bir cümleyle, bir bakışla o çukurlar kapanmıyor. Affet beni."
Bilmediğim bir ülkedeydim. Nereye gidebilirdim ki? Ondan uzaklaşmak istiyordum ama nereye gidebilirdim ki? Kapıya birkaç adım atmıştım ki Tahir arkadan geldi ve kapıyı kilitledi. Ben gözlerimi devirirken o da konuştu. "Benden bir kere daha gitmene izin vermeyeceğim. Kır beni. Vur bana. Ama böyle gitme. Senin böyle gitmene asla izin vermeyeceğim."
Ne yani önce bırakıp gidiyordu sonra da seni asla bırakmayacağım diyordu. Dengesiz halleri beni yıpratmaktan başka bir şey yapmıyordu. "Şimdi de beni odaya mı kilitliyorsun?"
"Ben senin kocanım Nefes. Sen bitti desen de. Beni bir dinle. Seni korumak içindi diyorum sana. Neden anlamak istemiyorsun ki?" Ben mi anlamıyordum? Bu Tahir değildi. Beni komada bırakmayan Tahir bu değildi. Benden vazgeçmeyen Tahir bu değildi.
"Sen bu değilsin Tahir!"
"Ben buyum Nefes. Seni seven Tahir'im."
"Beni seven? Beni seven mi bilmem ama benim sevdiğim Tahir bu değil. Benim sevdiğim Tahir ben düğünümde yaralı iken beni kucağından bir saniye bile ayırmayan Tahir. Benim sevdiğim Tahir lütfen ölme diye fısıldayan adam. Benim sevdiğim Tahir onu kucağımdan almayın diye yalvaran adam. Benim sevdiğim Tahir, yanımda olmak isteyen adam. Benim sevdiğim Tahir, gözlerin de korku olan adam. Benim sevdiğim Tahir, gözlerinden yaşlar dökülen Tahir. Benim sevdiğim Tahir, benden vazgeçmeyen adam. Ve! Benim sevdiğim Tahir, komadayken ölmemi istemeyen Tahir."
Gözlerimden yaşlar gelirken, Tahir'in de gözünden bir yaş döküldü. Biz böyleydik işte. Ben ağlardım. Gözlerimden sayısızca yaş dökülürdü ama Tahir, onun gözünden bir yaş dökülürdü ve en acısı da kalbimi ıslatırdı. Elimi tutmak için elini elime yaklaştırdı ve. Ve! Tutamadı. Korktuğunu düşündüm. Tepkimden, düşüncelerimden, söyleyeceklerimden, duyacaklarından...
"Nefes!" dedi çaresizce. Bu 5 harfin içinde son üç ayım yoktu. Bu 5 harfte yaşadıklarım vardı. Yaşayamadıklarım vardı. Duygularım, hislerim, istediklerim...
"Senin sevdiğin Tahir ile seni seven Tahir burada karşında. Elini tutmak istiyor. Kalbini okşamak istiyor. Çünkü o Tahir gelmiş. Sana gelmiş."
"Beni seven Tahir kalbimi okşamaktan ziyade, tuzla buz ediyor. Bilmiyorum bundan zevk alıyor mu ama ben kalbimle birlikte ölüyorum." Etrafa bakındım ve bir balkon gördüm. Oraya çıktığımda yüzüme bir rüzgâr çarptı. Kendine gel der gibiydi. Daha yaşayacakların var diyordu. Daha Tahir'i affedeceksin diyordu. İnanın bana ben de çok istiyordum. Tahir'i affetmek bu dünyadaki en çok şey istediğim şeydi. Ama bir anda olmuyordu işte. Herkesin olduğu benim bir gururum vardı. Onu bir köşeye atmak istesem de ne kadar kabul etmesem de benim bir gururum vardı. Balkondaki sandalyeye oturduğumda adlandırmadığım şekilde uyku bastı. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken hiçbir şey düşünememeye çalıştım.
Güneş batmak üzere. Gözlerime vuruyor resmen. İtalya güneşi. Şaka gibi. Bir gün İtalya'ya gideceğim aklıma bile gelmezdi. Yavaş yavaş yerimden kalkarken başımın dönmesi ile birlikte gözlerim karardı. Uykudan kalktığım içindir diye düşünerek içeri gittim. Eğer Tahir karşımda olursa ne diyeceğimi bilmiyordum. İçerde Tahir falan da yoktu zaten. Nereye gitmişti ki! Yatağa oturduğumda masanın üzerindeki kâğıt dikkatimi çekti. Elimle kâğıda uzandığımda kaşlarım çatılı bir şekilde notu okudum.
Nefes 'im...
Sen şimdi uyuyorsun ben sana diyemediklerimi yazıyorum buraya. Beni affedecek misin affetmeyecek misin bilmiyorum! Ama affetmeni o kadar istiyorum ki! Üç ay! O üç ayda senin 18 kilo verdiğini, saçlarının döküldüğünü, her gün saçlarını bir tutam eksilttiğini, yüzünün her gün biraz daha çöktüğünü ve solduğunu... Ben üç ay boyunca hepsini gördüm. Her gün seni takip ederken buldum kendimi. Her gün hastaneye geldiğimi buldum. Kapının kulpunu tutup asistanına yakalandığımı buldum. Buldum diyorum çünkü ben bile bilmiyordum nedenini. Affet be! Seni seven bu Tahir'i affet.
Okuduklarıma inanamazken gözümden bir damla yaş düştü ve kâğıdı ıslattı. Ben sevgilisinin yanındaydı diye düşünürken o her gün benim yanımda mıymış? O her gün benimle mi nefes alıyormuş? Her gün benimle mi yaşıyormuş? Gerçekten mi! Ben onu nasıl fark etmedim! Nasıl bu kadar kör oldum. Kapı açılma sesi duydum. Ne yapacaktım? Ne yapacağımı bilemez halde kafamı yastığa, kâğıdı da aldığım yere koydum. Gözlerimi de kapattığımda beni uyudu sanabilirdi. Bu gece ne yapacağımı bilmiyordum! Üç ay boyunca her yaptığım şeyi bilen adamla, beni komada bir başıma bırakmayan adam aynı adamdı. Benden vazgeçmeyen adam aynıydı. Yanıma geldi. Arkamdaki yatağın boşluğuna oturdu. Önce saçlarımı okşamaya başladı. Devam edecek sandım ama sonra bir anda elini geri çekti. "Nefes!" dedi. Nefes 'im der gibiydi. "Sen uyuyorsun. Ben her gün ölüyorum be Nefes. Bak yine duymuyorsun beni. Beni duymadığın her an biraz daha, beni görmediğin her an biraz daha... Böyle. Böyle. Gözlerinin önünde biraz daha ölüyorum be Nefes. Ama sonra ne oluyor biliyor musun Nefes? Bir bakış, yarım kalmış tek bir söz... Yeniden doğuyorum. Bu hep böyle olacak Nefes. Sen bana dönenene kadar ben her gün sensizlikten öleceğim. Senin için yeniden doğacağım. Çünkü biliyorum. Biz daha ölmedik Nefes. Biliyorum. Biliyorum." Sustu... Gözlerimden yaşlar akarken o sustu. Sarılmak istedim. Ben de ölüyorum demek istedim. Ama olmadı. Lanet gururum hep bir adım öndeydi. Hep bir adım önce hareket ederdi. Tam gideceğini düşündüğüm an tekrar konuştu. "Keşke duysan bunları. Çünkü bu söyleyeceklerimi belki de bir daha ben bile duymayacağım. Senin sevdiğin adam senden bir kere vazgeçti. Ama seni seven adam senden asla vazgeçmeyecek. Senin sevdiğin adam acı çekmemen için senin ölmeni istedi. Koma da iken senin acı çektiğini söylediler diye fişinin çekilmesini istedi. Ölmeni istedi. Bir yabancı engel oldu buna. Ama seni seven adam senden asla vazgeçmeyecek. Lütfen nefes. Seni seven adamı affet."
&&&
NE HİSSEDİYORSUNUZ? LÜTFEN YAZIN BURAYA!
TAHİR'İN KONUŞMASINI NASIL BULDUNUZ? BİZ DAHA ÖLMEDİK.
AMA BEN YAZARKEN ÖLDÜM JFJDKF
EN FAZLA 10 DAKİKA SONRA YENİ BÖLÜM GELECEK. BU ARADA BİZİM DÜNYAMIZ'I OKUMADINIZ MI HALA! PROFİLİME GİRİP OKUYABİLİRSİNİZ :-):-):-)
Oy verip yorum yapmayı unutmayın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Nefes'im
Fanfiction"Ve siyahtan daha karanlık renkle tanıştım o an. Yenilmişlik rengi." Bir bebek doğar, ağlar. Karnı acıkır, ağlar. Altına yapar, ağlar. Annesini özler, babasını özler ağlar. Korkar, canı yanar, ağlar. Ben de çok ağladım. Bu gece ben de çok ağladım...