Selamlar...
Yahu 26.Bölüme gelmişiz. Daha ilk bölümü hatırlıyorum. İlk bölümü bırakın 'benim deli Nefes'im olur musun?' u hatırlıyorum. Her bölüm olduğu gibi o zamanda fonda Cem Adrian var. 'sana sarılınca geçer sandım' diyor. Ya da 'mutlu yıllar sevgilim' diyor. Belki daha başka.
Size bir haberim var. Artık her hafta en az bir hikayeme bölüm gelecek. Bazı okurlarım bölümler daha uzun olsun diyor ama bunlar benim yazmaya başladığım ilk kitaplarım. Kendimi gün geçtikçe geliştirmeye çalışıyorum. Yani ilk kitabımdan böyle bir şey beklemeyin.
Bu hafta sonu bir düğünümüz var. Evet evleniyorum. Hahahah. Yalandı. Dayım evleniyor. Ve ben hayatımda ilk defa elbise giyeceğim. Elbisenin altına spor ayakkabı ama elbise çok uzun. Orada düşüp düğünü mahfetmeyi istemiyorum. Umarım öyle bir şey olmaz.
Ve yeni bir kitabım var. Şeker Prenses ve Tuz Prens...
Profilime girip bakabilirsiniz. O kitap da çok güzel olacak. Sevmeniz ümidiyle...
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ki bölümler daha hızlı gelsin.
26.Bölüm: Ömrümün yettiği yere kadar.
Olaydan yaklaşık üç saat geçmişti ve bize anlatmışlardı her şeyi. İlk defa hastane de tanışmışlar. Sonra Barış sözde bizi barıştırmak için Defne ile görüşmüş. Hani Defne de istemem dememiş. Sonra olan olmuş işte. Mutluyduk. Hepimiz. Teker teker mutluyduk. Defne ile Barış da burada kalacaktı. Tabi ki ayrı odalarda. Bir anne değildim ama ben de izin vermezdim. Bir hafta falan burada kalacaktık hatta belki de başka bir yere giderdik. Bunca yaşadığımız şeyden sonra kısa bir tatil gibiydi. Defne elinde telefonla salona girdi.
“Tahir ya! Burada internet çekmiyor mu? Valla zar zor indirdim.”
“Aslında evde modem var ama. Arada yavaşlıyor işte.” Defne telefona bakarak sırıttığında ben ne olduğunu anlamıştım. Kesinlikle bir oyun bulmuştu. Defne çok severdi böyle oyunları. “Evet, gençler tabu oynuyoruz. Kim kime?”
Aslında tabu da iyiydim. Hatta. Çok iyiydim. Barış ile grup olmazdım, çok bir ortak noktamız yoktu. Defne ile olursam çok iyi olurdu ama Tahir’i de nasıl bırakırım? Ben bunları düşünürken Defne hızla konuştu. “Üzgünüm beyler Nefes benimle.”
Defne beni çekiştirirken ben zoraki bir şekilde karşı tarafa oturdum. Tahir bana sonra görüşeceğiz bakışları atarken ben ona sadece omuz silktim seninim der gibi. Tahir birkaç saniye bana baktı ve konuştu. “Neyse…” dedi yüzünü Barış’a döndü “ben de Barış ile olayım bari.”
Defne ile ben de yüzümüzü Barış’a döndüğümüzde barış yüzüne yastık koymuştu. Sonra yastığı yüzünde çekti. “Ama ben çok kötüyüm tabu da.”
Biz ikimiz Barış’a gülerken Tahir ben ne yapacağım der gibi bakıyordu. “Lan geri zekâlı kaçamazsın gel.”
Barış gelirken Defne oyunu dizayn ediyordu. “Nefes ile ben birinci takımız. Siz de ikinci takım. Ben aranıza geleceğim. Yasaklı kelime söylersem yasağa. Okey?”
Onlar onaylarken ben de saçlarımı topladım. Birkaç dakika sonra onlar hazır olunca ben de başımla onayladım. Barış başla komutunu verdiğinde Defne büyük bir hızla başladı.
“Ha tamam. Şimdi sen bi konferansa gittin ama Tahir vardı ya! Hah! Nereydi orası?”
“İtalya.”
“Geç abi geç!”
“Hah. Sen daha yeni ne dedin?”
“Ben ne dedim? İtalya!”
“Hah İtalya ne?”
“Şehir.”
Üçü de aynı anda bana ‘oha’ der gibi baktı. Tahir bile… “Tamam, tamam ülke.”
“Geç.”
“Pas.”
“Pas.” Birkaç saniye baktı ekrana ve konuştu. “Ha bak şey! Eskilere git. Şeyde şeye gitmiştik ya! Hatta şey olmuştu. O şey neydi?”
“Yılbaşı gecesi.”
Sürenin bittiğine dair bir ses aldığımızda Defne koşarak yanıma geldi ve ellerimizi vurduk. Barış ile Tahir daha çözememişken nasıl anladığımı ben de açıklamak istedim.
“Biz yılbaşı gecesi konsere gitmiştik. Sonra kaza yapmıştık da. o yani?” ben cümlemi bitirmemle birlikte Defne ağzımı kapattı. “Lan ne yapıyorsun onlar bizim rakibimiz.”
Yine Defne’nin hırsı konuşuyordu. Bu tür oyunlar oynarken sanki Defne gidiyordu yerine bambaşka biri geliyordu. Ben bu durumu bildiğim için yavaşça elini çektim. “Biri benim kocam biri de senin sevgilin ne rakibi.”
Ben bunları söylerken Tahir Barış’ın yüzünü elleriyle kavramıştı ve ona bir çeşit gaz veriyordu. “Hiçbir şey düşünme tamam mı? Sadece anlattıklarıma odaklan o kadar. Aklına gelen tüm kelimeleri söyle. Tamam mı? Sonuçta İtalya’ya şehir diyen bir grupla yarışıyoruz.”
Ya! Öyle mi Tahir Efendi? Demek ki İtalya’ya şehir diyen bir grupla yarışıyorsunuz. Bakalım biz nasıl bir grupla yarışıyoruz? Ben Defne’yi sakinleştirmeye çalışırken onlar resmen kızın bütün hırsını kat be kat arttırıyorlardı. Aynı zamanda benim de. “Defne…” dedim. “Onlar bizim rakibimiz.”
Defne yumruk yaptığı eli omzuma vururken Tahir telefonla yanımıza geldi. Defne telefonu tutarken ben de onları kenardan izlemeye başladım. Defne başla komutunu verdiği an Tahir büyük bir hızla başladı.
“Tamam Eee… Şey… Benim bir şeyim var.” Barış sırıtmaya başladığında konuştu. “Bende de var mı o şey?”
“Evet, var.”
“Defne’de?”
“Vardır muhtemelen ne biliyim ben!”
Barış, bir an durdu. Defne’yi baştan aşağı süzdü ve devam etti. “Allah Allah bu işte bir gariplik olmalı. Olum bu sadece erkeklerde yok muydu?”
Durumu şuan anladığımda yüzümü buruşturdum. Cidden geri zekâlıydı. “Lan o değil. Bu ofiste de var. Böyle bunun birçok çeşidi var. Hadi lan saniye gidiyor.”
“Abi ne biliyim ya!” o sırada bittiğine dair ses gelirken Defne bana döndü ve konuştu. “Bak bak nasıl anlatacağım şimdi. Nefes dinle burayı. Barış buraya gelirken Tahir’e ne getirdi.”
“Bilgisayar”
Defne gülerken ben de kelime gerçekten bilgisayar mıydı diye baktım. Cidden Tahir nasıl anlatamamıştı. İnanamıyordum bu kadar basit bir kelimeyi anlatamayacağını. “Senin de anlattığını söyleyemeyeceğim Tahir.”
Defne Tahir’e laf attığında Tahir sinirli sinirli baktı. “Ha yani senin bu sevgilin çok iyi bildi sorun ben de öyle mi? Sen önce sevgilini yont!”
Tahir’in içindeki canavar ortaya çıkıyordu resmen. O sırada Tahir’in telefonu çaldığında cebinden telefonu çıkarttı ve telefonu açtı. “Evet. Biliyorum. Hayır Saniye Hanım öyle bir şey olmayacak. Siz orasını karıştırmayın. İyi geceler...”
Ortamdaki ciddiyet de neyin nesiydi? Alt tarafı Saniye Hanım’dan gelen bir telefondu. Sormayacaktım. Ne diyor diye sormayacaktım! Ben o meraklı kadınlardan olmayacaktım. Merak etmeyecektim. Telefonunu da karıştırmayacaktım. Ben bunların hiçbirini yapmayacaktım. Eğer anlatılması gerekirse anlatırdı Tahir. Bitmişti. Bu kadardı. Bu kadar!
Saatler geçti. Yendik yenildik. Bir şeyler yedik. Ve şimdi film izlemek istiyoruz ama bir türlü seçemiyoruz. Ama ben galiba istemiyorum. Nedensiz bir şekilde uyumak istiyorum. Ya da yatakta sadece öylece yatmak. İnanın bana nedenini bilmiyorum. Sadece yorgunum. Hiçbir şey yapmamam rağmen yorgunum. Neden böyle hissediyorum kendimi? Kafamın içinde bir ağrı var. Ve ruhum sanki ölmüş gibi. Hareket etmek istemiyorum ben sadece, sadece uyumak istiyorum. Onlar film tartışırken ben ayağa kalktım ve konuştum. “Bu gece ben pas. Kendimi yorgun hissediyorum. Size iyi geceler.”
Onlar nedenini sorarken ben sadece uyumak istiyorum dedim. Ben yatak odasına giderken Tahir de peşimden geliyordu. Ben odaya girdiğimde o da arkamdan kapıyı kapattı. “Nefes ’im iyi misin? Ne oldu?”
Ben altıma pijamamı giyerken “Uykum var. Ama yok gibi. Bilmiyorum kendimi tuhaf hissediyorum.” Dediğimde anında “doktora gidelim mi?” diye cevap verdi bana. Doktor mu? Doktor ne yapacaktı Allah aşkına? Hem herkese olurdu böyle şeyler.
“Tahir iyice evhamlı oldun. Sabah olunca geçer.”
“Peki, o zaman.” Ben yorganı kaldırıp altına girdiğimde Tâhir de yanıma geldi. Ben ona bakarken o da yorganın altına çoktan girmişti. “Karımın yanına geliyorum. Karım kendini kötü hissetmiş onu bırakıp gidecek değilim ya! Hem sana ne? Karımla arama girme.”
Ben ona gülümsediğimde ne kadar yorgun olduğumu anladım. Çünkü gülümsemek için bu kadar emek harcadığımı hatırlamıyordum. Kafamı yastığa koyduğumda Tâhir de koydu ama gözlerini bana çevirdi. İzledi. İzledi. Beni izledi. “Daha ne kadar beni izleyeceksin.”
“Ömrümün yettiği yere kadar.”
&&&
“Biliyor musun evleneceğimi duyduğumda aslında bir taraftan seviniyordum.” Dedim onlarca konuşmamızın ardından. Gecenin biriydi ve biz uyumamıştık. Ne kadar yorgunum desem de Tâhir ile konuşmak daha cazip geldi. “Bir mafya ile evlendiğin için mi?”
“ Öyle deme! En azından daha önceden tanışmıştık. Yani çok tanımasam da tanıyordum.” Tek sebep bu değildi. Biliyorsunuz o zaman Tahir’i bir kale olarak düşünüyordum. Beni o cehennemden kurtaran bir kale. O saçımı okşadığında bir kere daha nefesimi tuttum. Hep böyle olalım. Ben hep onun göğsünde onun eli hep saçımda. Ne ben bir yerlere gideyim, ne de o! Hep yan yana. Birlikte.
“Nefes… Yalan söyleyemiyorsun.” Haklıydı. Pek beceremezdim. “Ben seni kale gibi düşünmeye çalışmıştım. Beni annem ile babamın cehenneminden kurtaran bir kale gibi. Sana sığınacaktım. Birbirimizi sevmeyecektik ama ben sana sığınacaktım. Meğer daha fazlasıymışsın. Meğer sen benmişsin.”
Alnıma bir öpücük kondurduğunda ben de gözlerimi kapattım hissetmek için. Hissettim de. İçime işledi. Kalbime. “Senin ben olduğu kadar.”
O an aylarca merak ettiğim soruyu sormak istedim. “Peki sen.” Dedim “Sen ne hissettin? Yani benimle evleneceğini duyunca!”
“İstemedim. Ama benden değil. Senden. Ne kadar kabul etmesem de ben bir mafyayım Nefes… Düşmanlarım var. Hep olacak. Düşmanlarımın sana bir şey yapmasından korktum. Çünkü ben sensizliğe alışamazdım. Sandım. Alışırım sandım. Ama alışamadım. Ve hiçbir zaman alışamayacağım. Ama eğer bana bir şey olsaydı. Eğer bana bir şey olursa sen üzülme diye beni sevmeni istemedim. İzin vermek istemedim.” Gerçekten böyle mi düşünüyordu? Ben üzülmeyeyim diye mi beni üzüyordu? Tamam, birçok kere ben üzülmeyeyim diye beni üzmüştü ama ilk defa kendi söyledi bana. “Üzülürdüm. Yine üzülürdüm. Sen izi vermesen de sen gittiğinde ben de giderdim.”
“Ama sonra olmadı. Alışamadığım gibi senin de alışmana izin vermedim. Ama eğer bir gün bana bir şey olursa benimle gelme. Tamam mı?”
“tamam.” Dedim. “Seninle geleceğim.” O saçlarımın arasına bir öpücük kondurduğumda ben de konuştum. “Seninle bir orman yerinde değil de başka bir yerde ve başka bir şekilde tanışsaydık nasıl tanışırdık acaba?”
Ben düşünmeye başladığımda o konuştu. “Ben mafya, sen de olduğuna göre. Ben birini vururdum o da senin hastan olurdu. Oradan yürürdük. Nasıl ama?” ben karnına hafifçe vurduğumda o da güldü. Dalga geçiyordu. Azıcık romantik olamıyordu.
Neden böyle yapıyordu? Neden her defasında mafya olduğunu yüzümüze vuruyordu. Onunda unutmak istediğini biliyordum. İlk günlerden anlamıştım. O kelimeyi söyleme demişti. Araba da veda ederken bana o kelimeyi söyleme demişti. Ben o zaman isminden bahsettiğini düşünüyordum oysaki yanılıyordum. O mafya kelimesini sevmiyordu. Ama her zaman yaptığı gibi gerçekçi davranıp yüzüne vuruyordu. “Neden bunu yapıyorsun?”
Yüzündeki gülümseme söndü. “Neyi?”
“Her daim neden kendine mafya olduğunu hatırlatıyorsun? Ha neden! Bitmez mi? Bir an da çıkıp gitmez mi bu meslek hayatımızdan!” gitmezdi. Biliyorum. Gitmeyecekti.
“Ne yiyeceğiz evde?” Allah’ım ya! Resmen dalga geçiyor. Sanki ben onun mimar olduğunu bilmiyordum. Sanki ben o kadar saftım.
“Senin ikinci mesleğin olduğunu biliyorum. Mimarsın sen. Ev yap.” Sanki mimarlık nedir diye sormuştu yahu! “Sence…” dedi. “Biz nasıl tanışırdık?”
Konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Ama bu konu burada kapanmazdı. Ben her gün kocam acaba eve sağ mı gelecek diye düşünmek istemiyordum! O yüzden bu mafyalık bitecekti. O kadar! “Bence.” Dedim. “biz tanışmazdık. Yani tanışamazdık. Apayrı hayatlarımız var baksana. Bazen ayrı olmak gerekir.”
“Haklısın galiba. Gerekir.” Sesindeki tınının nedenini anlamamıştım. Sonra saçımı tekrar öptüğünde ben de uyuyalım dedim. Eğer uyumazsak yarın kalkamazdık ve bizimkilerin dilene düşerdik. Bunu ikimizde istemezdik. Eminim ki!
Gecenin bilmem kaçı ve ben susadım. Yarın susasam olmaz mıydı? Yarın susayım ya ne olur. Ne kadar kalkmak istemesem de kalktım ve salondan mutfağa yürüdüm. Mutfakta suyu alıp içtiğimde salonda sesler duydum. Hırsız mıydı? Buraya mı? Dağ evine? Anlaşılan hırsızdı. Ne yapacaktım? Tahir’i çağıramazdım. Olmazdı. Kalın bir şeyler var mıydı acaba? Gözlerimi gezdirdiğimde dolabın üst tarafında bir merdane gördüm. Merdaneyi kaptığım gibi sessizce yürümeye başladım. Ne kadar şanssız olduğumu bir kere daha tescilleyip salona doğru yürüdüm. Dolabın üstüne eğilmiş bir şeyler yapıyordu. Hareket ediyordu. Kimdi bu? Yavaşça gelip merdaneyi sırtına geçirdiğimde önce yere yığıldığını gördüm sonra dolabın oradaki Defne’yi gördüm. Yavaşça gözlerimi yerdeki adama çevirdiğimde onun Barış olduğunu gördüm. Defne onu uyandırmaya çalışırken ben şaşkınca “ne oldu?” diye sordum. Allah aşkına gecenin bu saatinde burada ne yapıyorlardı? Uyuyun ya uyuyun! İnsan uyur yedi yirmi dört öpüşmez ya uyur. Bu kadar basit uyur. Defne Barış’ı uyandırmaya çalışırken Tâhir de uyanıp geldi. “Ne oluyor lan?” derken Barış’ı yerde görmesiyle Barış’ın yanına gitti. “Barış’a ne oldu?”
“Bayılttım.” Dedim anında. Hem ben nereden bilebilirdim ki onun Barış olduğunu. Gecenin bu saatinde. Bunları bir an önce evlendirmek lazımdı yoksa ben daha çok bayıltırdım Barış’ı. “Hem ben ne biliyim onun Barış olduğunu. Gece gece…”
“Tahir… Uyanmıyor bu!”
&&&
Bütün gece onu uyandırmaya çalıştık. Aslında bayılmamış. Sadece uyumuş. İki gece falan uyumayınca bayılıp yere düşünce uyuyakalmış sonra da uyumuş işte orada. O kadar.
Şimdi ise ben yataktayım ve Tahir’de Barış ile birlikte markete gitti. Defne ise hiç kıyafetinin olmadığını söyleyip evine uğrayıp geleceğini söyledi. Yani evde tekim. Ve Tahir’in bilgisayarı yanı başımda. Şifresiz. Ama asla açıp bakmayacağım. Ta ki sesli mesaj gelene kadar. Bir sesli mesaj geldi. Hatta videolu mesaj. Hem ben onun karısıyım baksam ne olacak yani demi? Karısıyım. Açtım mesajı ve izledim.
“Tahir. Tatlım.” Bir dakika. Tatlım mı dedi o? Karşımdaki kadın kocama tatlım mı dedi? Bir dakika! Sakin ol! Devamını dinle. Devamını dinle sakince. “ Yaşadığımız onca şeyden sonra bu veda bize yakışmadı. Biz bir vedayı hak etmiyoruz. Ama merak etme! Yakında İstanbul’dayım. Ve yanına geleceğim. Ben gelene kadar kendine iyi bak. Zaten sonra ben sana iyi bakacağım. Hahaha. Yakında görüşürüz tatlımmm...”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Nefes'im
Fanfiction"Ve siyahtan daha karanlık renkle tanıştım o an. Yenilmişlik rengi." Bir bebek doğar, ağlar. Karnı acıkır, ağlar. Altına yapar, ağlar. Annesini özler, babasını özler ağlar. Korkar, canı yanar, ağlar. Ben de çok ağladım. Bu gece ben de çok ağladım...