23.Bölüm: Seni... Sadece ben seveceğim.

2.1K 141 14
                                    

23.Bölüm: Seni… Sadece ben seveceğim.

Ölüm yakındır. Hem de çok yakın. Eğer bir doktorsanız bunu daha çok hissedersiniz. Her gün gözünüzün önünde onlarca ölüm olur. Kimisi 70 yaşında amca, teyze. Kimisi 35 yaşında anne baba. Kimisi de 7 yaşında bir çocuk. Ölüm hep iç acıtır ama ben en çok çocuğa üzülürüm. Babaannesi ölür ondan masal dinleyemediği için ağlar. Annesi ölür onunla uyuyamadığı için ağlar. Kardeşi ölür onu sevdiğini söyleyemediği için ağlar. İlk aşkı ölür onu öpemediği için ağlar. Belki de yanlış düşünüyorum. Ama kalan mı acı çeker giden mi diye sorduklarında ben hep kalan derim. Giden gitmiştir işte. Ama kalan hep bir eksiktir. Hep bir yarımdır.

Yol boyunca konuşmadık. Ben Tahir’in hıçkırıklarını dinledim. O ise ağladığını belli etmemeye çalıştı. Ama ben anladım. Çünkü âşıklar anlardı. Çünkü biz de âşıktık. Şuan indik ve hastaneye gidiyoruz. Babası Tahir’i görmek istemiş. Benim babam aksine hep ilgili biriymiş o. Belki de kız olduğumdandır. Bilirsiniz işte babalar hep bir erkek çocukları olsun isterler.

Saniye Hanım’ı görmemizle birlikte Tahir adımlarının hızını birazcık azalttı. Ben Saniye Hanım’ın yanına gider diye düşünmüşken Fatih’in yanına gitti. Üvey bir anne vardı gözümün önünde ve onu kabul etmeyen ve asla kabul etmeyeceği her halinden belli olan bir adam. Ama başka bir şeyler de vardı. İsmini koyamadığım ama elbet bir gün öğreneceğim şeyler. “Babam! Babam nasıl?”

“Abi sakin ol. İyi babam. Dinleniyor. Ama senle Nefes yengemi görmek istiyor.” Fatih’in ağzından çıkan yengem kelimesi ile olduğum yere çivilenmiştim. İlk defa birine ikinci dereceden yakındım.

“Nefes.” Dedi Tahir ve elini uzattı. Ben yanına gittiğimde parmaklarımızı birbirine geçirdi. Tamam! El ele tutuşacağız diye bana söz vermişti ama uygun yer ve uygun zaman burası değildi. Ben gözlerimle ne yapıyorsun derken Tahir çoktan odaya doğru yürümeye başlamıştı. Ben de el mahkûm onun peşinden yürüyordum. Daha Tahir’in babasıyla bir kere bile konuşmamıştım. Ne diyecektim ki? Odaya girdiğimiz de babası uyuyordu. Hala elim Tahir’in elinin arasında. Biz koltuğa oturduğumuzda ben elimi çekmek isterken o daha sıkı tutuyordu.

“Tahir?”

“Nefes?”

“Elimi versen mi artık arada bana lazım oluyor da.” hem burada hem de dışarıda gözle görülür şekilde gergin ve ciddi bir hava vardı. Amacım biraz olsun rahatlatmaktı ama Tahir’in cevabı ile gerilen taraf ben olmuştum.

“O el bana daha çok lazım.” Yutkundum. Çünkü başka ne yapılırdı ki! Böyle bir cevaptan sonra yutkunulmazsa ne yapılırdı?

“Ne yapacakmışsın elimi. İki tane yetmiyor mu?”

“Bunu evde konuşuruz?” bizim bir evimiz vardı. Kavgaların yaşandığı bir ev. Ne olursa olsun o evde yaşayacaktık? Çünkü o ev bizi böyle yapmıştı! Eğer parmaklarım Tahir’in parmakları arasında ise bunu o ev yapmıştı.

“Oğlum!” Tahir’in babasının uyanması ila Tahir elimi bıraktı ve babasının yanına gitti. Ben onları uzaktan izlerken Tahir’in titreyen ses tonu ve babasının kendinden emin ses tonu her şeyi açıklıyordu.

“İyi misin?”

“Yavrum ölüyorum ben. Yavaş yavaş.” Zar zor kurmuştu bu cümleleri.

“Baba! Böyle konuşma iyi bir hastaneye gidelim.”

“Tahir! Senden bir şey istiyorum. Görür müyüm görmez miyim bilmiyorum.”

“İste baba!”

Deli Nefes'imHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin