30.Bölüm: Ölünce Sevemezsem Seni

1.1K 69 6
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın...

30.Bölüm: Ölünce Sevemezsem Seni

-Nefes-

Baba? Dede? Yorgunluk? Begüm? Kafamda kesik kesik kelimeler var. Anlamsızca beynimin içinde bir oyana bir bu yana koşuşturuyordular. Bir anlam yükleyemiyorum. Ağzımı açtığım ilk an ağzımdan bu dört kelime çıktı. Konuşmak istediğimde bu dört kelime dile geldi. Neden? Beynimin ücra köşelerinde bunları düşünüyor olamam değil mi? Begüm kim? Kim dede? Kim baba? Yorgun olan kim? Ya da yorgun olan her kimse ne kadar yorgun? Bilmek istiyorum. Manasızca bilmek istiyorum. Dün güzel bir gün oldu. Toplantı oldu. Yeni bir başlangıç oldu. Ama Begüm hiç olmadı. Ben hiç yorgun olmadım. Babamı hiç merak etmedim.

Kendileri her ne kadar benden bağımsız hareket etse de ben bunları düşünmemeye çalıştım. Yorganı elimle itip kalktığımda Tahir’in yatakta olmadığın gördüm. Toplantılar olacaktı! Birçok toplantı. Ben ise Tahir ile gitmeyeceğim. Babasının yanına gideceğim. Mehmet Bey’in. Konuşmak istiyorum. Beynindeki tümörün etkisi hakkında, kalıcılığı hakkında. Ve en önemlisi Mehmet Bey’in kendisini nasıl hissettiğini sormak istiyorum. Tahir bilmiyor. Öğrenmek ister. Eminim ki öğrenmek ister.

Yatağı hızla toplayıp mutfağa gittim. Ekmekler alınmış, kahvaltı masası hazırlanmış, çay kaynatılmış. Benim yüzümde bir tebessüm ile balkona geçerken Tahir ile göz göze geldim. “Acaba Tahir Bey; bu şerefi neye borçluyuz?”

Elimle kahvaltıyı gösterdim ve bir anda benim omuzlarımdan tuttu. Beni sandalyeye oturttu. Ne oluyordu ya? Hiçbir şey anlamamıştım? Bu ilgi de neyin nesiydi? Tahir’in bir şey dememesi üzerine ben sabırsızca konuştum. “Tahir bir şey söyleyecek misin? Yoksa ben burada böyle kalayım mı? Ha?”

“Kahvaltı işte! Sen yorulma diye!”

Yorgunluk? Beynimin bilmediğim bir köşesine bir ip bağlamıştı ve sanki her saniye o ip büyük bir kuvvetle çekiliyordu. Acıyla gözlerimi kapattığımda hatırlamak istedim. Yorgunluk sebebimi! Yorgunluk derecemi! “Nefes ’im iyi misin?”

Zar zor da olsa yutkunup önümdeki çaydan bir yudum aldım. “İyiyim, iyiyim.”

Ben her ne kadar Tahir’e iyiyim desem de onun meraklı bakışları beni esir almıştı. “Baş dönmesi? Ufak bir baş dönmesi!”

“Emin misin?”

Ben onu onaylar bir şekilde gözlerimi kapatıp açtım. “Geliyorsun değil mi?”

“Nereye?” dedim.

“İşe!”

Beynimin içinde sanki bir Karadeniz dalgası vardı ve bütün şiddetiyle dalgalanıyordu. “Bebek?” deyiverdim bir anda.
Nefes alamıyorum. Size yemin ederim ki nefes alamıyorum. Boğazım daralıyor. Sanki bir çift el boğazımı sıkıyor. Neden yapıyor bunu? Neden benim boğazımı sıkmak istiyor? Ve istemekle kalmayıp sıkıyor. Neden! “Sevgilim. Sevgilim. Bana bak! Derin nefes al! Derin. Derin!”

Deli Nefes'imHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin