Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın....
33.Bölüm: Senin delinim.
-Nefes-
Zaman dururdu. Durdu da. Akrep ve yelkovan her ne kadar yer değiştirse de zaman dururdu. Durmuştu. Onun gözlerinde zaman durmuştu. Öyle bir baktı ki… Gerçekten, gerçekten öyle bir baktı ki. Ne der gibi biliyor musunuz? Sen ve ben der gibi. İçinde bir yerlerde bizden bir parça var der gibi. Haklıydı, öyleydi. İçimde bir yerde benden, Tahir’den en önemlisi de bizden bir parça vardı.
Operasyonu hemen yapabileceklerini söylediler. Demişlerdi zaten 10 dakika bile sürmeyecek. Tamamdır dedim. Tahir buna daha hazır değiliz dese de tamamdır dedim ben. Ve oldu. Kafamda bir sargı var ve ben yaklaşık yarım saattir bir odada yatıyorum. Yaşadıklarıma inanamıyorum. Aslında yaşadıklarıma değil yaşadığım şeyi bu kadar çabuk ve bu kadar kolay bir şekilde atlattığıma inanamıyorum. Biliyorsunuz çünkü. O kadar şey yaşadık ve asla bu kadar hızlı atlatamadık. Biz bu kadar güçlü olamadık. “Tamam!” dedi Tahir odada volta atarken. “Şimdi eve gidiyoruz ve sen hiçbir işe karışmıyorsun. Bende hepsi.”
Dakikalardır bu konu üzerine konuşuyorduk. Tam 8 ay boyunca yatacağımı söylüyordu ve tam 8 ay boyunca benim başımda gardiyan gibi duracağını. Bence de haklısınız. Saçmalıyordu. Hem de çok büyük saçmalıyordu. “8 ay Tahir! Tam 8 ayım var.”
Durdu birkaç saniye. Ne dediği anlamaya çalıştı. “Olsun! Ben beklerim.”
Ben üstümdeki ince pikeyi kenara atıp kalkarken o bir anda yanıma geldi. Benim belimden tutup havaya kaldırmaya çalışırken ben bir anda konuştum. “Tahir ne yapıyorsun?”
“Kucağıma alacağım.”
“Hadi be!” dedim şaşırmış gibi. “Ben anlamamıştım.”
O bana göz devirirken yaptığı şeye devam etti ve beni cidden kucağına aldı. “Tahir saçmalama! 8 ay boyunca böyle gezmeyeceğiz ya! Sen delirdin mi?”
O beni dinlemedi ve ben onun kucağında kapıdan çıktık. Koridordaki bütün insanlar bize bakıyor. Şaka gibi ya! Hastanenin ortasında Tahir beni taşıyor. Sonra asansöre bindik. Ve aynı şekilde asansördeki herkes bize bakıyor. Altmış yaşlarında bir adam tekerlekli sandalyeden bize bakıyor. Ahh… Keşke beni de taşıyan olsa der gibi. İki hemşire, bir doktor. Ben kafamı Tahir’e gömdüğümde o derin bir nefes aldı. Sonunda arabaya bindik. Anlamadığım şey biz 8 ay boyunca böyle mi olacaktık? 8 ay boyunca ben Tahir’in kucağında mı gezecektim? Saçmalık ya! “İş nasıldı?” dedim konuyu dağıtmak için. O ise çoktan arabayı çalıştırmıştı. “İş mi? Ha şey. İyiydi. Yarın yeni bir gün olacak. Bir kaç projemiz var. Yavaş yavaş işte. Her şeyin bir anda oturmasını beklemiyoruz zaten.”
Zamana ihtiyaç vardı. Zamanla otururdu. “Güzel!” dedim. “Güzel!” dedi sesi titreyerek.
“Ya Nefes ben daha fazla dayanamayacağım. Şimdi sen bizim, sen ile benim çocuğumuzu mu taşıyorsun? İçinde bir yerde bizden mi var?”
Ben onu onaylar bir şekilde kafamı salladığımda bir anda yüzüm asıldı. Aklıma gelen şey beni üzmüştü Tahir ise üzüldüğümü anında anlamıştı. “Ne oldu?”
“Hiç…”
Umursamaz olmaya çalışarak konuşsam da olmazdı. Bir kere aklıma düşmüştü. “Söyle hadi söyle!”
“Keşke hiç hasta olmasaydım. Yani sağlıklı olsaydım.”
Elimi aldı ve bir öpücük kondurdu. “İyisin zaten. Sağlıklısın. Doktorlar dedi biliyorsun.”
“Öyle değil! Bir bebeğimiz var, aylar sonra kucağımızda olacak ama ben bunun haberini bir doktordan öğreniyorum. Hem de doğum doktorundan bile değil, bir beyin cerrahından.”
Elimi bıraktı ve arabayı kenara çekti. “Biliyorsun fark etmezdi.”
“Fark ederdi. Ben öğrenmek isterdim. Kendim. Sonra sana ben söylemek isterdim. Tanımadığım bir adamın söylemesini değil. Bunu istemezdim. Kaç hayal kurdum biliyor musun? Güzel olacak. Bir çocuğumuz olacak ve ben söyleyeceğim dedim. Olmadı!”
Cevap vermediği sırada yüzümü ona döndüm. “Üzülme! Seni üzmek için söylemedim ama istedim sadece. Olmadı işte. Yapacak bir şey yok!”
“Var! Yapacak bir şey var.” dedi heyecanla. Ne? Ne diyordu? Anlamayarak kaşlarımı çattım. “Hayalin neydi? Ben bunun için buradayım.”
Olmayacağını bile bile heyecanla konuştum. “Sahilde olalım isterdim. Orada.”
“Olalım!” dedi ve arabayı çalıştırdı. Ben onun yaptığı şeye gülerken konuştum. “Tahir biliyorsun farkındasın demi? Yani bir bebeğimiz olacağını biliyorsun!”
“Birkaç saatliğine unutabilirim. Ama sadece birkaç saatliğine.”
Bana hafif tehdit eden bakışlarla baktığında ben de ona gülerek cevap verdim. Hayal kurmuştum dedim ya aslında kurmadım. Tahir ile bebeğimiz olduğunu düşündüğüm an uyku beni esir ediyordu. Huzurla uyuyordum.
Sahile geldik. Bir banka oturduk. Gecenin vermiş olduğumu karanlık denize yansımış ve deniz kapkara. Sokak lambaları, araba farları ve binalardan gelen ışıklar aydınlatıyor çevremizi. O hiçbir şey bilmiyor gibi konuştu. “Nefes niye geldik buraya?”
Aaa… Bilmiyor muydu? Ben tam soracakken bir an da göz kırptı. Cidden mi? Cidden saf ayağına mı yatacak. Şaka gibi. “Sana söylemek istiyorum.” dedim heyecanla. Şuan yaşadığımız şeyi bana bir yerde izletseler ben ekranı kapatır giderdim ama şimdi yaşıyoruz. Bildiğimiz bir şeyi bilmiyormuş gibi yaşıyoruz. “Söyle!”
“Ben…” derken bir anda arkadan bir ses geldi ve bir grup erkek koşarak yanımıza geldi. Hepsi teker teker Tahir’le selamlaştı ve bana da başıyla selam verdiler. “Siz ne yapıyorsunuz burada?” dedi uzun boylu biri. “Karımla geldim işte. Asıl siz sizinkiler olmadan burada ne arıyorsunuz?”
Üç erkek bir anda bakıştığı sırada biri konuştu. “Erkek erkeğe kafa dağıtalım dedik. Burada bir bara gideceğiz. Gel derdim ama malum yenge hanım kızabilir.”
Tahir onların bakışlarına aldırış etmeden elimi tuttu ve hafif esprili bir ses tonuyla konuştu. “Dur ben bir Başak yengeyi arayayım.”
“Upps… Tahir ne yapıyorsun ya! Karşı kafedeler. Sizi görünce selam verelim dedik. Sana da hiç şaka yapılmıyor. Neyse biz kaçtık hadi görüşürüz.”
Hızına yetişememiştim resmen. Ne ara geldiler ne ara gittiler anlayamadım. “Mimar arkadaşlar.”
Ben anladım der gibi kafamı salladığımda o da konuştu. “Hadi sen devam et. Ben diyordun.”
“Ben…” derken bir anda yanımızdan dondurmacı geçti. Adam dondurma diye bağırınca sözüm kesilmişti. “Sen…” dedi Tahir ve oyunculuğunun sıfır olduğunu kanıtlar bir şekilde konuştu. “Yoksa hamile misin?”
“Seni tebrik ediyorum aşkım! Cidden ya sende ki bu yetenek Hollywood yıldızlarında yok.”
O durumu toparlamak için konuşurken ben ayağa kalktım ve elimi tutması için uzattım. O elimi tutup ayağa kalktı. “Ya hadi bir daha deneyelim. Gel otur.”
“Hadi eve gidelim ya!”
“Olmaz! Olmaz!” dedi itiraz ederek ve bir anda elimi bırakıp birkaç adım geri gidip kollarını yanı başına açıp bağırarak konuştu. “Bu kadın var ya…” dedi ve birkaç saniye bekledi o sırada etraftaki bütün gözler bize çevrilmişti. “Bu kadın benim çocuğumu taşıyor ve ben bu kadına aşığım.”
Etraftan alkış sesleri gelirken neyi alkışladıklarını anlamadım. Benim onun çocuğunu taşımamı mı yoksa onun bana âşık olmasını mı? Ya da daha kuvvetli bir ihtimal var hem onun çocuğunu taşıdığım için hem de o bana âşık olduğu için. “Hem de…” dedi ve bir adım geri adım attım. Kollarını daha büyük açtı ve konuştu. “Sırılsıklam!”
Bir su sesi geldi. Tahir kendini suya bırakmıştı. Şaka gibi ya! resmen kendini dua bıraktı. Ben denizin kenarına giderken o da suyun içinden bana gülümsüyordu. “Delisin biliyorsun demi?”
“Senin…” dedi ve önüne gelen saçı eliyle arkaya itti. “Senin delinim.”
&&&
Selamlar... Her şeye rağmen güzeldi be! Yani ayrılıklara rağmen, gidişlere rağmen, unutulmak istemeyen kokulara rağmen Neftah aşkı güzeldi.
Peki bir yazar olarak size ne söyleyebilirim biliyor musunuz?
33 bölüm, aylar boyunca yazılmış bir kitap. Geceleri, gündüzleri...
Saatlerce emek verdiğim şeye yazılan kötü yorumlar sol tarafımı biraz acıttı. Ama sonra bir yorum aldım ki srn bu yüzden yazıyorsun dedi. Konuştuk onunla. Uzun konuştuk.
Nedense burada bitmeli diyorum, ama hayır bitmeyecek. Son birkaç şey kaldı.
Ahhh be Ayşenur deyeceğiniz son bi şey...Allah’ım ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Nefes'im
Fanfiction"Ve siyahtan daha karanlık renkle tanıştım o an. Yenilmişlik rengi." Bir bebek doğar, ağlar. Karnı acıkır, ağlar. Altına yapar, ağlar. Annesini özler, babasını özler ağlar. Korkar, canı yanar, ağlar. Ben de çok ağladım. Bu gece ben de çok ağladım...