24.Bölüm: Bunun Gibi…
Seni sadece ben seveceğim. Beynimde yankılanan bir cümle var. Nereye gittiğimizi bilmiyorum. Ama eve gitmiyoruz. Ev yolunda değiliz. Upuzun ağaçlar var. İstanbul’un ortasında bu adar uzun ağaçlar nasıl olur diye düşünüyorum. Taşlı yollara sapıyoruz. “Nereye gidiyoruz?” diye sordum birkaç kere ama Tahir’in cevabı sadece şöyleydi.
“Çok seveceğin bir yer. Şu yapamadığımız balayını yapacağız.” Balayı mı? Balayı yapmak için bir yere gidiyorduk ama nereye gittiğimizi bilmiyordum. Peki, balayında ne yapılır? Yani evli çiftler ne yapar? Bilmiyorum. Hayatımda bir kere düğüne gidecektim onda da Tahir ile tanıştım. Annem ve babam tek çocuklardı yani teyzem, halam kuzenlerim falan yoktu. Eğer onlar, yani annem ve babam düğüne gitseler bile beni götürmezlerdi. Katilin düğünde işi neydi? Ben bir katildim. Ben kimi öldürmüştüm? Bilmiyordum. İnsan birini öldürmeden de katil olur muydu? Kalp kırarak katil olunur muydu? Ağlatarak katil olunur muydu? Bilmiyorum. Ama ben katil değilim. Olamam. İnsan katil olsa bilmez miydi? Eğer insan birini öldürdüyse bilirdi! Ama ben bilmiyordum. Belki de kendimi avutuyorum belki de bu da avutmak için bir yol. Ama ben katil değilim. Değilim.
“Nefes! Nefes!” kulağımda yankılanan Tahir’in sesi ve benim gözümden bir damla yaş düşüyor. Bu hep böyle mi olacak? Ben hep kendimi katil değilim diye mi avutacağım?
“Nefes! Kendine gel. Bak ben buradayım.” Bir anda Tahir’e sarıldım. Beni bu bataklıktan sadece Tahir kurtarırdı. Artık ona inanmalıydım ve onun için yaşamalıydım. “Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.”
Kafam Tahir’in boynunda iken bu iki kelimeyi tekrarlıyordum. Kokusunu içime çekerek sadece seni seviyorum diyordum. Çünkü sevgi bu dünyadaki en masum duygulardan biriydi. Biz de masum olalım istiyordum. Biz de kusursuz olalım istiyordum. “Güzelim sakin ol. Bak ben buradayım. Ben de seni seviyorum. Eve girelim.”
Ben ondan ayrıldığımda arabadan indim. Burası dağ eviydi. En güzel günlerimizi yaşamıştık burada. Bir şeyler burada başlamıştı. Tahir yanıma gelip elimi tuttuğunda içeri birlikte girdik. Üç ay geçmişti ama aynıydı. Dokunulmamıştı. Belki de Tahir buraya hiç gelmemişti. Salonda ilerlerken konuştum.
“Acıktın mı? Tabi acıkmışsındır saatlerdir hiçbir şey yemedin. Ben hemen bir şeyler hazırlıyorum.”
Ben salondan mutfağa gitmek için yürürken Tahir hızlı bir şekilde geldi ve beni duvarla arasına alıp iki koluyla bana hapsetti. Yutkunduğumu gördüğünde yüzünde hafif bir şekilde gülümseme oldu.“Acaba diyorum. Başka bir şekilde mi doyursak karnımızı?” ne ima etmeye çalıştığını anlıyordum. Ama yani Off tamam ya!
“Başka şekil?” Tahir’i biraz süründürsek hiç fena olmaz değil mi?
“Mesala…” dedi ben cevabını beklerken bir anda dudaklarımızı birleştirdi… Ben ona karşılık veremezken o devam ediyordu. Sonra ayrıldı ve konuştu. “bunun gibi.”
Bunun gibi. Ne olacaktı şimdi? Devam mı edecektik? Benden bir şey mi bekliyordu? Belli ki bekliyordu. Ben de “Bunun gibi.” Diyerek onun dudağına yapıştım. Ayrılmak istemezcesine. Çünkü ben ayrılmak istemiyordum.---
+18 şeyler oluyor. Ama ben onları yazamam daha. O derece profesyonel değilim. Nffnjrn. İşte siz anladınız. Yarın da bölüm gelebilir. Ama kesin değil. Tahir ailesi ile yüzleşti sıra Nefes de. Sizce ailesi neden katil diyor olabilir?Seviyorum sizi.... 😘😘😘
Beğendiyseniz oy verip yorum yapmayı unutmayın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Nefes'im
Fanfiction"Ve siyahtan daha karanlık renkle tanıştım o an. Yenilmişlik rengi." Bir bebek doğar, ağlar. Karnı acıkır, ağlar. Altına yapar, ağlar. Annesini özler, babasını özler ağlar. Korkar, canı yanar, ağlar. Ben de çok ağladım. Bu gece ben de çok ağladım...