Bölüm 47 - Uygulamalı

63 5 0
                                    

Evin kapısından içeriye girdiğimiz anda Ateş kapıyı kapattığı gibi sırtımı kapıya yasladı

"Gelelim sana.."

Ah.. Yine mi? Lanet olsun!

Kaşlarımı kaldırıp ona sorarcasına baktığımda yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve ellerini iki yanımdan kapıya yasladı "Ben sana içmeyeceksin, kimse ile konuşmayacaksın, dememiş miydim?" 

Konuşurken yüzüme çarpan nefesi, nefesimi keserken boğazımı temizleyip yutkundum. O doğum günü gecesinden sonra onunla bu kadar yakın olmak bile heyecandan ölmeme neden oluyordu.

"Demiştin.." dedim, kendi kendime konuşurmuş gibi mırıldanarak. O kadar titriyordum ki, bir dişlerimin birbirine vurmadığı kalmıştı.

Tek kaşını kaldırdı ve gözlerini hafifçe kıstı "Peki sen hangi akla hizmet, elin abazasıyla, ben sana konuşma dediğim halde konuşuyorsun?"

Kaşlarımı çatıp savunmaya geçtim "Ben konuşmadım! O geldi benim yanıma."

Tamam, belki bu geçerli bir sebep değildi ama o an sorun çıkarsaydım Ateş yine kovulabilirdi. Ona her şey senin için aşkım! diye bağırmak istesem de, kendimi durdurdum.

Bana alaycıl bir bakış attı "Bu geçerli bir sebep değil."

Sesli bir şekilde ofladım. Ne bekliyordu? "Ama-" diye başladığım sırada sözümü kesti

"Her neyse. Bir daha benimle bara gelmiyorsun."

Beni orada öylece bırakıp salona girdiğinde gözlerimi kocaman açtım ve peşinden gittim. Koltuğa gayet rahat bir şekilde oturmuş, bir bacağını erkeklere has bir şekilde diğerinin üstüne atmıştı. Hızlıca yanına oturdum ve koluna yapıştım "Ateş saçmalama, seni bir sürü sürtükle aynı ortamda tek başına bırakamam!"

Omuz silkti ve cevap vermedi. Sinirle omuzuna yumruk attım. Ölürdüm de, onu ben olmadan oraya göndermezdim!

"Ya Ateş!" Diye bağırdığımda hâlâ bana bakmıyordu. Allah'ım!
Koluna bir yumruk daha attım fakat yine bana bakmadı. Daha da sinirlendim.

"Bana bakar mısın?" Diye sorduğumda yine bana bakmadı. Sinirle ofladım. Bunu yapmak zorundaydım..

Gözleri benden başka her yerde gezinirken ani bir hareketle kucağına oturdum. Evet.. Kucağına oturdum. Ne? Saçmalamayın, tabii ki de sadece bana bakması içindi! Başka bir niyetim yoktu!

Bu hareketimle gözleri aniden beni bulduğunda gözlerimi kıstım. Abaza işte, ne olacak!

Bana alayla baktığında kucağına oturduğum için çoktan pişman olmuştum çünkü beni utandıracağını biliyordum.

"Hayırdır?" Dedi, alay dolu bir ses tonuyla "Bu cesaret nereden geliyor?"

İçimdeki göz devirme isteğini bastırmaya çalışırken derin derin nefes aldım. Onu ikna etmek için biraz sürtüklük yapmalıydım. Ne demiş atalarımız, eğer bir erkeği ikna etmek istiyorsan kadınlığını kullan!

Tamam, belki bu sözü atalarımız söylememişti ama birisi söylemişti işte. Kimin söylediğinin ne önemi vardı?

Şu kadınlık şeysini kullanmak için ona biraz yaklaştım. Ellerimi ensesine çıkarırken sürtükçe sırıttım "Hangi cesaret?" Diye, seksi olduğunu düşündüğüm bir ses tonuyla konuştuğumda Ateş'in yüzünde beliren şaşkınlık ifadesinden, başarılı olduğumu anladım. Yine söylüyorum, a-ba-za! Abaza, abaza!

Ne o öyle, Selena'yı mı çağırıyorsun?

İç sesime, orta parmağımı gösterdiğimi hayal ettikten sonra tekrar Ateş'e yoğunlaştım. Yüzüdeki şaşkın ifadeye aldırmadan yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve sağ elimin işaret parmağını karınında gezdirdim "Ateş.." dedim, yine seksi olduğunu düşündüğüm bir ses tonunda "Gerçekten beni gecenin o saatinde evde yalnız bırakıp gidebilecek misin?"

Soruma karşılık bana şaşkın bir şekilde bakmaya devam ettiğinde kahkaha atmamak için zor duruyordum. Demek ki neymiş, kadınlığı kullanmak işe yarıyormuş!

Ateş'in ani bir hareketiyle kendimi koltukta uzanmış, üstümde bir Ateş'le bakışırken buldum. Kalbim ağzımda atarken az önceki seksi benden eser kalmamıştı.

Ellerini iki yanımdan koltuğa sabitleyen Ateş yüzünü yüzüme yaklaştırdığında yutkundum. Bir daha kadınlığımı kullanmak mı? Tövbe..

"Doğum günümden sonra, sen hâlâ akıllanmadın mı?"

Gözlerimi kocaman açıp duraksadım. Aklıma gelen o gece yüzümün kızarmasına neden olurken gözlerimi kaçırdım. Biri şu sapığa susması gerektiğini söylemeliydi! Aksi takdirde şuracıkta domatese dönecektim!

"Çeneni kapatır mısın?"

İbnece sırıttı ve burnunu burnuma sürttü "Sen kapatsana.."

Bu ne demekti? Çenesini nasıl kapatabilirdim?

Öperek?

Ben mi fesat anlamıştım yoksa o mu fesat konuşmuştu? Neden bu kadar sapıktı? Amaan! Kimin umrunda? Şu an öpüşmemiz gerekiyordu.

Tam dudaklarına doğru bir hamle yapmıştım ki, arka cebimde bulunan telefonumun melodisi ile durdum. Sanırım lanetlenmiştik.

Ateş sesli bir şekilde oflarken üstümden kalktı ve sırıttı "Çabuk konuş, sonra öpüşeceğiz."

Ona gözlerimi devirdikten sonra ben de onun gibi koltukta dikleşip telefonumu çıkardım. Ekranda Şebnem Hanım'ın ismini gördüğümde sırıtıp Ateş'e baktım. Bu sırıtışımın altından bir şey çıkacağını anlamış olmalı ki, sordu "Kim arıyor?"

Histerik bir kahkaha attım "Şebnem Hanım.." dedim, ibnece sırıtırken "Kıvanç'ın annesi."

Sırıtışı yüzünden silinirken elimdeki telefonla birlikte ayağa kalktım. O da hemen ayağa kalkıp bana doğru adımlamaya başladı "O telefonu açmayacaksın Su."

O bana doğru adımlarken ben de onunla birlikte geri adımlamaya başladım "Açacağım.." dediğim anda, üstüme atlayıp beni durdurmasına kalmadan telefonu açıp kulağıma dayadım "Efendim, Şebnem Hanım?"

Ateş bana sinirli bakışlarını yollarken sırf ibnelik olsun diye ona öpücük attım. Buna karşılık yüzünü buruşturdu ve beni izlemeye başladı.

"Ah Su.. Kıvanç sabahtan beri tutturdu Su ablama gideceğim diye. Bir türlü ikna edemedim. Eğer müsaitsen.." diye devam edeceği sırada gülümseyerek kafamı salladım "Tabii, tabii. Getirebilirsiniz. Hem ben de özlemiştim zaten, iyi olur."

Ateş bana tek kaşını kaldırarak bakarken Şebnem Hanım ile vedalaşıp telefonu kapattım. Sırıtarak Ateş'e baktığımda bana doğru birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı "Bana, o veledin bu eve geleceğini söyleme."

Sırtım soğuk duvara temas ettiğinde dudağımı büzdüm "Sanırım.." dedim, düşünürmüş gibi yaparken "Söylemek zorundayım."

Dudaklarını yaladıktan sonra ellerini iki yanımdan duvara yasladı "Gerçekten.." dedi, fısıldayarak "Bu kadar cesaretin sonu iyi değil."

Tek kaşımı kaldırdım ve meydan okurcasına konuştum "Şu iyi olamayan son neymiş, anlatsana biraz.."

Bu cesaret ne Sevgili Su, anlatsana biraz..

Gerçekten de bu cesaret neydi? Bunu bilmiyordum. Bildiğim tek şey vardı ki, bu cesaretlerin sonu hiçbir zaman iyi bitmemişti.

Sırıttı ve bedenini iyice bedenime yasladı "Uygulamalı göstermemi ister misin?"

Buyrun cenaze namazına..

Uygulamalı göstermek? Uygulamalı? Fiilen.. Bu ne ya? Deney mi yapıyorsun, ne uygulamalı göstermesi?

"Uygulamalı?" Diye sorarcasına konuştuğumda yüzünü yüzüme yaklaştırdı "Şöyle ki.." diye başlayıp uygulamalı kelimesinin tanımını yapmak için dudaklarıma doğru bir hamle yaptığında kapıdan gelen zil sesi ile durdu. Şebnem Hanım, Kıvanç'ı getirmiş olmalıydı. Kaşları çatılırken hafifçe geri çekildi "Bu kadar çabuk mu?" Diye sorduğunda kıkırdadım "İki sokak ötede oturuyorlar.."

ATEŞLE OYNAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin