Bölüm 50 - 'Aşkım'

52 4 0
                                    

Sağımda benden bağımsız yürüyen Ateş ve solumda elime tutarak yürüyen Kıvanç'la birlikte parka giriş yaptığımız anda Ateş oflayıp homurdanmaya, Kıvanç'sa elimi bırakıp parkta oynayan çocukların arasına koşmaya başladı. Yanımdaki varlığın -taş bir varlığın- neden buraya geldiğimizle alakalı homurdanmaları eşliğinde, parkın hemen karşısındaki bir banka oturduğumuzda omzuna vurdum

"Mızmızlanmayı keser misin?"

Bana gözlerini devirdi ve ofladı "Bu veledi annesi ne zaman alacak?" Diye sorduğunda omuz silktim "Buradan alacak. Birazdan gelir."

Yaklaşık birkaç dakika sessizce oturup parktaki çocukları izledikten sonra aklımdaki soru işaretlerinden kurtulmak için aniden Ateş'e döndüm

"Bir çocuğumuz olsun ister miydin?"

Hevesle sorduğum soruya karşılık kaşlarını kaldırıp bana döndü. Yüz ifadesindeki şaşkınlıktan anladığım kadarıyla, bu sorum onu afallatmıştı. Haklıydı aslında. Aramızdaki ilişkiyi hiç böylesine ciddi bir şekilde konuşmamıştık.

Yüzünde beliren sırıtıştan anladığım üzere, şakaya vuracaktı

"Ah Su, seni anlıyorum bebeğim ama bilirsin, bazı şeyler evlenmeden olmaz.."

Güldüm. Ya da gülmeye çalıştım. İlk kez ilişkimizle ilgili böyle ciddi bir dille konuşurken şakaya vurması beni üzmüştü. Resmen aklı sürekli fesatlıkta olan adam, şimdi bana evlenmeden olmaz diyordu. Hadi ama.. Küçük, tatlı bir çocuk kim istemezdi ki?

"Doğru.." diye mırıldandım, kendi kendime "Önce evlenmek gerek."

Sıkıntıyla nefesimi dışarı üfledim ve bakışlarımı tekrar parktaki çocuklara çevirdim. Acaba evlenmek de mi istemiyordu? Ben istiyor muydum? Bilmiyordum..
Evlenince ne değişecekti ki? Aynı evde yaşıyorduk zaten. Her anımız birlikte geçiyordu. Evliliğin bundan farkı ne olabilirdi?

Kafamda deli sorular..

"Şu bizim velet değil mi?" Diye sorarken gözlerini kısmış, parkta bir yere bakan Ateş'in bakışlarını takip ettiğimde gördüğüm görüntü ağzımın o şekilini almasına yol açtı. Kıvanç elinde tuttuğu bir papatya ile kim olduğunu bilmediğim, onun yaşlarında bir kızın önünde diz çökmüş bir şeyler söylüyordu. Kız mutlulukla gülümserken Kıvanç'ın ona uzattığı papatyayı aldı ve tüm sokağı dolduracak güçte bağırdı

"Evet, evet!"

Kıvanç sevinçle ayağa kalkıp kıza sarılırken Kıvanç kıza ne demiş de, kız evet, evet! diye bağırmış olabilir diye düşündüm. Yoksa.. Yoksa.. Evleme teklifi mi etmişti? Ya da ben mi kafayı evlenmekle bozmuştum? Her neyse.. Şu an Kıvanç'ı o kızın elinden kurtarmalıydım. O benim küçük sevgilimdi! Onunla evlenemezdi!

Hızla Ateş'in kolunu dürtükledim "Ateş koş, Ateş! Çocuk elden gidiyor!" Diye bağırıp hızla oturduğum banktan kalktım ve o ikisinin yanına gittim. Ateş de peşimden gelirken Kıvanç ve kız bana sorgulayıcı bakışlar attı. Yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirip Kıvanç'ın saçını okşadım "Kıvanççığım, bu arkadaşın kim? Bizi tanıştırmayacak mısın?"

Kız bana ölümcül bakışlar atarken Kıvanç hevesle bana baktı ve işaret parmağı ile karşısındaki kızı gösterdi "Bu Öykü. Benim karım."

Oh my got!

What dedin gülüm?

Af buyur?

Gitti çocuk gitti!

Ağzım bir karış açılırken Ateş'e baktım. Bir Kıvanç'a bir de adının Öykü olduğunu öğrendiğim kıza bakıyordu. Ah yavrum.. O da şaşırmıştı tabi.

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tutarak ve alacağım cevaptan korkarak sordum "Karın mı?"

Öykü denen yelloz kız, kollarını göğsünde birleştirmiş bize memnuniyetsiz bakışlar atarken Kıvanç hevesle kafasını salladı "Evet. Az önce evlendik."

Yapmacık bir şekilde güldüm. Bu çocuk evlenme teklifi etmeyi evlenmek sanıyordu herhalde. Bekle.. Evlenme teklifi? Evlenmek? Yok ebenin teyzesinin karısı! Ulan bacak kadar çocuk bile evlenmeye karar veriyor, biz kazık kadar olduk, hâlâ mal mal takılıyoruz. Hani adalet, neredesin?

"Hadi aşkım, gidelim." Deyip Kıvanç'a elini uzatan kıza hayretle baktım "Ne aşkımı be? Yaşın başın kaç kızım senin? Bu ne sürtüklük bu yaşta? Senin annen baban yok mu?"

Üçü de bana şaşkınlıkla bakarken Öykü yine memnuniyetsizce konuştu "Aşkım baksana, bu kız bana ne diyor!"

Öykü'nün bu şikayetine karşılık Kıvanç çattığı kaşlarıyla bana döndü "Su abla! Sevgilimle düzgün konuş lütfen"

Ben Kıvanç'a hayretle bakarken Ateş bir adım öne çıktı ve Kıvanç'a baktı "Ulan velet! Asıl sen benim sevgilimle düzgün konuş!" Diye dayılandı ve ardından ekledi "Hem ben sana kız tavlamayı böyle mi öğrettim? Kılıbık olmayacaksın! Masaya yumruğunu vuracaksı-"

Sinirle Ateş'in sözünü kestim "Sevgilim.." dedim, uyarırcasına "Susar mısın?"

Resmen kuş yuvadan uçuyordu, Ateş Bey'in derdi kılıbıklık! Öküz işte ne olacak, katıksız öküz!

Yüzüme Küçük Emrah bakışımı yerleştirip çömeldim ve Kıvanç'ı kollarından tuttum "Hani biz sevgiliydik? Beni nasıl aldatırsın?"

Ne? Saçmalamayın, tabii ki de o kızla gitmemesi için yapıyordum. Tamamen kıza gıcık olduğum için yani. Yoksa Ateş gibi taş sevgilim dururken Kıvanç'a yavşayacak kadar da mal değildim.

Kıvanç tek kaşını kaldırdı "Benden ayrılmıştın?" Diye sorarcasına konuştuğunda dudaklarımı büzdüm. Haklıydı. Söyleyecek bir şey bulamadığım için sustuğumda devam etti "Ben de senin yerine başka sevgili buldum." Deyip omuz silkti ve Öykü denen kıza döndü ve ona elini uzattı "Hadi aşkım, gidelim."

İkisi el ele tutuşup biraz ilerdeki banka oturdu ve parkta oynayan çocukları izlemeye başladı. Kıvanç kolunu Öykü'nün omzuna atarken Öykü de başını Kıvanç'ın küçük omzuna yasladı. Biraz sonra Kıvanç, Öykü'nün yanağına bir öpücük bıraktığında kendimi kullanıldıktan sonra bir kenara atılmış bir mendil gibi hissederken çömeldiğim yerden kalktım ve Ateş'e baktım. Sırıttı "Bizim velet hızlı çıktı." Dedi ve çenesiyle onları işaret etti "Aynı evdeyiz diye beni öpmediğin çocuk, şimdi halka açık yerde kız götürüyor."

Beni güldürmek için yaptığını biliyordum. Bu yüzden güldüm ve kollarımı beline doladım. Aynı anda o da kollarını bana sararken şakasına iç çektim "Bir şu veletler gibi olamadık.."

Yüzüme bakabilmek için beni kendinden biraz uzaklaştırıp tek kaşını kaldırdı "Sana aşkım dememi mi istiyorsun?"

Kıkırdadım ve tekrar başını göğsüne yasladım "Yok, kalsın. Böyle iyi.."

ATEŞLE OYNAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin