Yatakta hissettiğim hareketlenme ile gözlerimi araladım. Karşımda Ateş'i görmeyi beklerken Kıvanç'ı gördüğümde kaşlarımı çattım ve kafamı hafifçe geri çekip daha dikkatli baktım. Evet, eğer uyku sersemi halimle hayal görmüyorsam ya da Kıvanç'ın bir ikizi yoksa bu Kıvanç'tı.
Gözlerimi ovuştururken yatakta dikleştim ve tekrar yanıma baktım. Ateş, kollarını Kıvanç'a; Kıvanç da kollarını Ateş'e sarmış mışıl mışıl uyuyorlardı. Kıvanç'ın buraya nasıl geldiği ise merak konusuydu.
Yüzümde oluşan tatlı gülümseme ile gözlerim ikisinin arasında gidip gelirken Ateş de durdu. Tabii ki de şu an Ateş'e bakmak daha cazipti. Aslında her zaman Ateş'e bakmak daha cazipti ama şu an konu bu değildi.
Aklıma gelen fikirle sırıtıp komodinin üstünden telefonumu aldım ve kamerayı açıp üçlü bir özçekim yaptım. Ardından çektiğim fotoğrafa bakıp sessiz bir kahkaha attım. Ateş, Kıvanç'ın oyuncak ayıcığıymış gibi duruyordu. Ayıdan farkı yoktu zaten de, neyse..
Telefonumu pijamamın cebine atıp kafamı tekrar ikisine çevirdim. O kadar güzel bir tabloydu ki bu..
"Hayırdır, hangimize bakmaya doyamadın?"
Ne zaman uyandığını anlayamadığım Ateş'in sorduğu soruya karşılık boğazımı temizleyip kendimi toparladım. Ateş hâlâ uyuyan Kıvanç'ı uyanmaması için yavaşça kollarının arasından çekip dikleşirken hemen savunmamı yaptım "Kıvanç'a bakıyordum."
Bana öyle bir baktı ki, yutkundum ve oturduğum yataktan aceleyle kalktım "Ben kahvaltı hazırlayım.."
Hızlı adımlarla mutfağa gidip ellerimi tezgaha yasladım. Yine rezil olmuştum. Resmen güne bir sıfır yenik başlıyordum. Sinirle oflarken buz dolabının kapağını açtım "Yok arkadaş ya, hayat bana götüyle gülüyor.."
Kendi kendime homurdanırken dolaba göz gezdirdim. Kahvaltılık adına hiçbir şey yoktu. Kendi kendime gözlerimi devirdim ve buz dolabının kapağını kapatıp arkama döndüm. Tam o sırada karşımda gördüğüm Ateş ile yerimde sıçradım "Ne yapıyorsun be salak! Korktum!" Diye ciyakladığımda ellerini, sırtımı yasladığım buz dolabına dayadı ve sırıttı "Diyorum ki, hazır şu bizim velet de uyuyorken.." dedi, gözleri dudaklarıma kayarken "Şu işi bir halletsek mi?"
Kalp atışlarım hızlanırken yutkundum. Bu çocukta hiç utanma diye bir şey yoktu. Ya küçücük çocuk evde, ya görse seni öpüşürken? Allah korusun, çocuk büyüyünce senin gibi arsız olursa ne olacak? Namussuz seni..
"Ateş, Kıvanç evde diyorum, ne anlıyorsun?" Diye sorduğumda gözlerini devirdi "Yeter ya, Kıvanç da Kıvanç! Hiç Ateş'i görmüyorsun. Benim de ihtiyaçlarım var."
Sırıttım "Normal insanların ihtiyaçları, su ve yemekten oluşuyor."
Buna karşılık o da sırıttı "Biz normal değiliz."
Evet. Normal değildik. Buna karşılık söyleyecek bir söz bulamadığım için, yüzündeki muzip ifade ile bana yaklaşmasına izin verdim. Yani Kıvanç'ın tam da şu an uyanacak hali yoktu ya..
Gözlerimi kapatıp Ateş'in dudaklarının dudaklarıma değmesini bekledim. Ancak Ateş'in dudaklarının aksine, Ateş'in mırıldandığı küfürü duyduğumda gözlerimi açtım. Ateş önümden çekilmiş, kapının girişinden uykulu gözlerle bize bakan Kıvanç'a ölümcül bakışlar yolluyordu. Ah.. Tabii ki de, biz tam öpüşecekken Kıvanç'ın gelmesi gerekiyordu. Unuttunuz mu, hayat bana götüyle gülüyordu.
Kıvanç küçük elleriyle, yeni uyandığı için uykulu olan gözlerini ovuştururken konuştu
"Ben acıktım.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMA
Teen Fiction| İlk yangın çıktığında insanlar üzerine koşturmuş derler. Dans eden ateşin güzelliğine aldanıp kül olmuşlar.. | • • • "Su.." dedi uyarır bir ses tonunda "Ateşle oynama..Yanarsın." Meydan okumak mı? En sevdiğimden! Onun bu meydan okuyuşuna karş...