Bölüm 51 - Bir ayyaş

68 5 0
                                    

"Şu veletten kurtulduğumuza göre, senin icabına bakalım ha, ne dersin?"

Dış kapıyı kapatıp tam karşıma gelen Ateş'le kaşlarımı kaldırdım "Yuh Ateş! Ne güzel yürüyorsun öyle?"

Güldü "Niyetimi açık açık belli ediyorum işte, daha ne istiyorsun?" Deyip sırtımı hemen arkamızdaki duvara yasladığında tek kaşımı kaldırdım "Fesat mı düşünmeliyim?" Diye sorduğumda bana muzur bir bakış attı

"Daha düşünmedin mi?"

Sinirle omzuna vurdum "Sapıklaşma hemen!" Diye öğürdüğümde dudağını büzdü "Bunu söylemek için daha çok erken değil mi?"

Hoşt! Ne bu sapıklık bugün yiğidim? Sen hayırdır, ha? Adam olacaksın.

"Beni utandırmayı keser misin?" Diye sorduğumda pis pis sırıttı "Bence utanmak için de henüz çok erken."

Sinirle kaşlarımı çatıp yüzüne okkalı bir tokat geçirdim. Bununla birlikte yüzü sola savrulurken elini yanağına koydu "Siktir! Bu çok sert oldu." Diye inlediğinde gözlerimi kıstım "Hak ettin."

Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki, kapının çalınmasıyla sustu ve gözlerini devirdi. Kıkırdadım

"Lanetlendik."

Duvarla Ateş'in bedeni arasından çıkıp kapıya yöneldim ve Ateş'in bakışlarını üzerimde hissederken kapıyı açmaya yeltendim. Ancak kapıyı açmak için kaldırdığım elim havada kaldı çünkü Ateş beni tutup arkasına çekti "Ben açarım."

Ah, ne kadar da romantiq bir erqeq..

Ateş kapıyı açtığında karşımda gördüğüm Rüzgar, şaşırmama neden oldu. Aslına bakarsanız gelenin Rüzgar olmasına şaşırmamıştım, Rüzgar zaten hep buraya gelirdi fakat ters giden bir şey vardı. Sanki.. Sanki Rüzgar ayakta duramıyor gibiydi. Ve burnuma dolan alkol kokusundan da anlaşılacağı üzere bu akşam ondan çekeceğimiz vardı.

"Sarhoş musun lan sen?" Diye soran Ateş'e, hislerime tercüman olduğu için teşekkür etmeyi aklıma not edip ayyaş gibi yürüyerek içeri giren Rüzgar'a yaklaştım "Rüzgar?" Diye sordum, tiksinircesine "İçki yerine sidik mi içtin ya, bu ne biçim koku?"

Bu sözüme karşılık salona ilerlerken yayık bir kahkaha attı ve işaret parmağı ile beni gösterdi "Bu iyiydi kanka.."

Bana arkasını dönüp salona giderken arkasından gözlerimi devirdim ve Ateş'e döndüm "Ne yapacağız?" Diye sorduğumda sinirli bir şekilde, topallayarak yürüyen ayyaşımıza baktı "Onu döverek ayıltacağım."

Ateş salona girdiğinde hızlı adımlarla peşinden gittim ve koltukta oturan Rüzgar'a yaklaşmasını önlemek için önüne geçtim "Ateş dur." Dedim, kaşlarımı çatarken "Önemli bir şey olmasa içmez böyle. Biliyorum ben.. Kesin kötü bir şey oldu."

Ateş bana tek kaşını kaldırarak bakarken ona yavru köpek bakışımı attım. Biraz öylece bakıştıktan sonra nefesini sesli bir şekilde dışarı verdi ve kendini arkasındaki koltuğa bıraktı "Tamam, sen ne yapıyorsan yap. Ben karışmam." Dediğinde kafamı olumlu anlamda sallayıp cebimden telefonumu çıkardım ve rehberden Beren'in ismini bulup arama tuşuna bastım. Muhtemelen Eylül ile arasında bir sorun olmuştu ve Eylül şu an Beren'in yanında ağlıyordu. Evet, kesinlikle durum tam da böyleydi.

Beren telefonu açtığında direk "Eylül'ü versene." Dediğimde Beren, beni onaylayan bir şeyler söyledikten birkaç saniye sonra Eylül'ün ağlamaklı sesini duydum

"Efendim?"

Nefesimi sesli bir şekilde dışarı üflerken yanaklarımı şişirdim. Yazık ya, şu iki aptal bir türlü ortada buluşamıyorlardı. Oysaki ikisi de birbirinden çok istiyorlardı buluşmayı. Biri ilk adımı atsa, gerisi hemen gelecekti ama bunlarda hâlâ tık yoktu. Bu durumda da tabii ki ben devreye giriyordum.

ATEŞLE OYNAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin