~ALINTI~

6.1K 228 23
                                    

Selamunaleykum Canlar 😘

Evet, bu sefer uzun bir alıntıyla karşınızdayım.🙋

En sonki bölümden sonra yeni bölümü yazmaya başlamıştım ama dediğim gibi çok yoğun ve kalabalık bir hayatım var. Kendime zaman ayırıp beş dakika yalnız kalamıyorum maalesef.😒

Size en kısa zamanda yeni bölüm gelecek demiştim ama maalesef yine sadece demekle kaldım.😑😒

Yaklaşık bir aydır yine fazla yoğunum. Biliyorsunuz, bir üniversite bitirdim, kısa bir çalışma hayatım oldu ve bu sırada ikinci üniversiteye başladım. Çok şükür bu bir ayda ikinci üniversitemin finaline girdim, her ne kadar büte kalsam da bitirdim gözüyle bakıyorum. Bu arada motor ehliyetimi aldım. Diğer okuduğum alanla ilgili birçok yere başvuru yaptım, cevap bekliyorum vs.. vs.. Yani anlayacağınız yaşam mücadelesine atıldım. Bu karmaşanın içinde sizi  ihmal etmek istemedim. Bölümü bitirdim... Ama bitirdikten sonra fark ettim ki çok fazla uzun olmuş. Ben bölümü düzenleyip, yazana kadar (ki bilenler bilir bilgisayarım olmadığı için telefondan yazıyorum) size ufak, tatlı bir alıntı bırakayım dedim...😊

Umarım beğenirsiniz...🙏

Düşüncelerinizi bekliyorum, sizce bu nasıl bir sahne?🙈🙉🙊

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum 💞

Sizi küçük bir Seren- Emir sahnesiyle baş başa bırakıyorum 😏😎



Ocaktaki omlet tavasını indirip tekrar saatime baktım. Daha iki saatten fazla vaktim vardı ama trafiği ve geç kalma korkusunu da hesaba katarsak hemen bir şeyler atıştırıp çıkmam lazımdı. Sabah duştan sonra dün telefonla konuştuğum adamı yani Mustafa beyi arayıp görüşmeyi kabul ettiğimi söyledikten sonra saat öğlen bir gibi  buluşmak için anlaşmıştık. Heyecandan yerimde duramayıp erkenden kahvaltıyı bile hazırlamıştım.

Ocaktaki çayı da indirdikten sonra benden sonra uyanıp salona inerek uyuşukça uzanan kocama seslendim.

"Emiiir... Kahvaltı hazır." Çayları doldurup masaya oturmuştum ama ses gelmeyince tekrar seslendim.

"Emiiir... Geri mi uyudun? Hadi kalk, sen de işe geç kalacaksın." Çok kısa ama güçlü bir öksürük sesi gelince masadan kalkıp mutfaktan çıktım.

Salona girdiğimde gördüğüm manzarayla şaşırmıştım. Yazın ortasında, asfalta yumurta koysan pişecek havada, üzerine kalın battaniyeyi çekmiş yarı baygın gözlerle etrafa bakıyordu. Hızlıca yanına gidip koltuktaki boş kısma oturdum.

"Canım, neyin var?"

"B-bilmiyorum. Ha-hasta oldum galiba. Çok üşüyorum." deyip tekrar öksürünce telaşlanmıştım.

"Ne oldu ki acaba? İstersen bir hastaneye gidelim." Yattığı yerden doğrulup hızlıca konuştu.

"Yok,yok... Gerek yok..." Az önce kekeleyerek konuşup şimdi de böyle seri konuşunca şaşırmıştım. Şaşırdığımı fark edince tekrar uzanıp o soluk sesiyle konuştu.

"Gece duş alıp yattım, sabah üzerim açıktı. Herhalde üşüttüm." deyip tekrar öksürünce elimi alnına koyup ateşinin olup almadığına baktım. Vücut ısısı normal gibiydi. Eğilip alnına küçük bir öpücük kondurup geri çekildim. Ateşi de yoktu...

"E, ateşin de normal. Acaba başka bir şeyin mi var?"

"Yok, yok ateş değil de midem kötü..." Az önce eliyle başını ovar gibi yaparken şimdi de acı çeker gibi yüzünü buruşturup karnını tutmaya başlamıştı.

"Hay Allah... Ne oldu ki acaba? Hastaneye gidelim diyorum yok diyorsun, yapabileceğim bir şey var mı?"

"Sen beni düşünme, ben kendi başımın çaresine bakarım. Görüşmene gecikme."  Yattığı yerde kıpırdanıp tekrar karnını tutarken elimi karnının üzerine koyup ovaladım.

"Olur mu öyle şey? Hiçbir şey senden önemli değil. Şimdi Mustafa beyi ararım görüşmeyi yarına erteleriz. Sana da güzel bir çorba ve çay yaparım. O zamana kadar iyileşmiş olursun." Bir anda konuşunca şaşırdım.

" Yarın mı? Ne yarını? Ha yani bugün gitmesen de illaki gideceksin." deyip sesini alçaltırken anlamıştım. Bu adam hasta filan değildi... Sırf görüşmeye gitmeyeyim diye yapıyordu. Ben de saf gibi hem hastalığına hem gerçekten izin verdiğine inanmıştım. Güzel numara yapmıştı. Ben de oyuncu kocama eşlik edip sahneyi kapatacaktım.

"Neyse... Sen şimdi hiçbir şeyi düşünme. Ben bir bitki çayı yapayım. Onu içince hem miden rahatlar hem de daha iyi olursun."

Salondan çıkıp mutfağa girdim. Çekmecede ki hazır paketteki çayı kupanın içine atıp üzerine çaydanlıktaki sıcak sudan koyup içine biraz da şeker atıp bardağı alarak salona geçtim. Elindeki telefonla uğraşan numaracı kocam beni görünce telefonu battaniyenin altına saklayıp yine hastaymış gibi kendini acındırarak bakmaya başlamıştı. Fincanı masanın üzerine bırakıp Emire döndüm.

"Mutfakta, çayını hazırlarken düşündüm de ya senin bu hastalık bulaşıcıysa! Ya ben de hasta olursam!! Onun için birkaç günlüğüne annelere gitmeye karar verdim. Sen de bol bol yatarak dinlenirsin iyileşene kadar." Uzandığı yerden dirilip üzerindeki battaniyeyi savurarak hiç de hasta gibi bakmayan gözleriyle bana baktı.

"Ne bulaşıcısı ya? Saçmalama... Ben o kadar da hasta değilim. Hatta, çay iyi geldi sanki."

"İçmedin bile nasıl etkiledi?" Bardağa uzanıp üzerinden çıkan dumanın kokusunu içine çekti.

"Kokusu bile iyi geldi demek istedim." Artık oyunu sonlandırmanın zamanı gelmişti. Ayağı kalkıp koltuğun yanındaki çantamın yanına gittim.

" Biliyordum kandırmaya çalıştığını... Hasta filan değilsin sen...  Gitmeyeyim diye yapıyorsun ama gideceğim." O da ayağı kalkıp yanıma yaklaştı.

"Yok, yok... Ne kandırması! Gerçekten hastayım. " Son golümü de atıp gidecektim.

"Dün gece hiç de hasta gibi değildin. Daha çok şarjı bitmeyen batarya gibiydin. Enerjinin yerindeydi...  Hasta olsaydım, benim hasta olmam lazımdı. Yorgunluktan..." Koltuğun yanındaki çantama uzanıp salondan çıkarak kapıya yöneldim. Emir de peşimden geliyordu... Ayakkabılarımı giyerken kapının kenarından bana baktığını fark ettim. Kapıyı açıp Emire doğru uzandım.

"Bana şans dile kocacığım. Görüşürüz... " diyerek hızlıca öpüp bir şey demesine fırsat vermeden evden çıktım. Oyun öyle değil böyle oynanırdı... Ve perde, izleyicilere selam verilerek  kapanmıştı.









HAYATIMIN  KÖRDÜĞÜMÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin