Selamünaleyküm Canlar 😘
Biliyorum yine uzun bir ara oldu ve yine sizi beklettim. 😒
Gecikmenin olacağını ve nedenini de açıklamıştım ama yine de Özür dilerim...🙇🤗
Bölüm hazır ama biraz düzenlemeye ihtiyacı var. O da birkaç günümü alacak sanırım. Ama bu bekleyişin ardından güzel bir sürprizle geliyorum sadece sizi çok az daha bekleteceğim. 😉
Şimdilik alıntıyla idare edin. Yeni bölüm upuzun haliyle düzenledikten hemen sonra kütüphanenizde olacak. 😊😍
Sizleri Seviyorum ve kocaman kocaman öpüyorum 😘😘
Önüme dönüp baktığımda gördüğüm şeyle çok şaşırdım... Kocaman, içine büyük bir minder konulmuş el örgüsü bir hamak kurulmuştu. Ben bu bahçeyi bildim bileli böyle bir hamak yoktu... Bahçeye çıktığım zamanların hiçbirinde bunu görmemiştim... Emir mi kurmuştu acaba? Ne ara yapmıştı ki? Adımları yavaşlarken hamağın yanında durup bana döndü.
"Hamağı seviyorsun diye hatırlıyorum. Sizin evin bahçesindekinde hep sallanıyordun."
"Evet, severim. De... Sen ne ara yaptın bunu?"
"Fikir benden çıktı ama ben yapmadım. Sağolsun Oğuz yardım etti. Biz yukarıda uyurken halleti." Yüzüne tebessüm yerleştirip tuttuğu elimi bırakmadan beni yavaşça hamağa yatırdı. İçine gömülürüm diye düşünürken çok da bir çöküntü olmamıştı. Kendi de hamağın diğer tarafından dolanıp aynı yavaşlıkla yanıma uzandı. Hâlâ sinirli olduğunu bildiğim için ondan tarafa dönüp başımı göğsüne koyarak sarıldım.
"Kızımızın tabiki de erkek arkadaşı olacak. O da belli bir yaşa gelince aşkın ne demek olduğunu nasıl birşey olduğunu merak edecek. Kendine bir kahraman arayacak." Konuşurken gerildiğini hissettim.
"Hayır, olamaz... Kızımın bir tek kahramanı olabilir o da benim." Hâlâ sinirli ve sertti. Onu biraz da olsa sakinleştirmem lazımdı. Yoksa bu gidişle kızımızı masallarda ki prensesler gibi, bir kuleye hapsedip kimseyle görüşmesin diye ömür boyu orada tutacaktı.
"Tabi ki ilk kahramanı sen olacaksın. Şefkatinle, merhametinle, sevginle sarıp sarmalayacak, her zaman yanında olacaksın. Ama bir zaman sonra sevgi değil aşk isteyecek. Ruhunu tamamlayacak, onu sadece dış görünüşüyle değil de ruhu içinde sevecek birini isteyecek. Her zaman bizim yanımızda olamaz."
"Olacak... Ben kızımı kimseye vermem. O benim biriciğim... Sevecekse, annesini sevsin, onun için her şeyi yapabilecek babasını sevsin. Ama gidip elin oğlunu sevmesin."
Ben kıkırdarken o hâlâ aynı ciddiyet ve sinirlilikle duruyordu. Yüzüne uzanıp yanağına küçük bir öpücük konudurup tekrar göğsüne uzandım."Anne babası olduğumuz için bizi zaten sevecek ama sevgiden daha fazlasını isteyeceği zamanlar da gelecek. Hem sen de başkasının kızını, biriciğini aldın." Son söylediğime bozulmuştu... Amacım şu güzel ortamda yine tartışmak değildi ama bazı şeylerin de farkına varması lazımdı.
"Yine, zorla evlendirilme konusunu açacaksan o konu-" Devam etmesine müsaade etmeyip tartışmayı başlamadan bitirdim.
"Hayır, o konuyu açmayacağım. Kapanmadı ama tekrar tekrar konuşmanın da bir anlamı yok. Sadece... Şunu demek istiyorum. Kızımızı, bencil, sadece kendini seven ya da sevgi kelimesinin anlamını yanlış bilen biri olarak yetiştirmek istemiyorum. Sevgiyi bizim ona vereceğimiz kadarıyla bilecek ama aşkı... Onu biz veremeyiz... Sadece, ona doğru sevgiyi ve doğru aşkı gösterebiliriz. Doğru bir şekilde bilmesi ve yanlış yapmaması için... Her gördüğüne ya da her yakışıklıya aşık olunmayacağını ve aşkın herkes için kullanılamayacak kadar özel ve değerli olduğunu bilmesi için..." Elini karnıma koyup hafif hafif kımıldayan kızımızı okşadı.
"Biz kızımıza olan sevgimizle, ona vereceğimiz güvenle her şeyi doğru bir şekilde öğreteceğiz. Asla bencil olmayacak." duraksadı... Konuşması bitti diye düşünürken yine son noktayı koydu." Ama bir erkek arkadaşı da olmayacak."
Daha doğmamış çocuğa çamaşır biçer gibi bilmem kaç sene sonraki sorunları konuşup tartışmak ya da fikirlerini değiştiremeyeceğimi bile bile konuşup kendimi yormak istemiyordum. O zaman gelince kendi kabullenecekti bazı şeyleri. İşte asıl o zaman konuşacaktım...
Kısa bir sessizlikten sonra gökyüzünü ve yıldızları izlemeye başladık. Gökyüzü çok güzeldi... Gündüz ne kadar mavi ise gece de o kadar siyah ve sonsuzdu... Yeryüzü kadar içinde çok şey barındırmıyordu ama barındırdığı o birkaç şey onu daha değerli yapıyordu...
Gündüz güneş ve bulutlar, gece ay ve yıldızlar... Ulaşılamaz oldukları için mi bu kadar değerliydiler yoksa bize hayat veren şeyler oldukları için mi bilmiyordum ama değerliydiler... Güneş ve ay bir taneydi... Biri gecemizi diğeri gündüzümüzü aydınlatıyordu... Yıldızlar ise milyonlarcaydı... Birçok çeşidi vardı ama onun çok olması ona olan sevgimizden hiçbir şey eksiltmiyordu. Bir şeyi değerli kılan onun az ya da çok olması değil ona yüklediğimiz anlam ve ne kadar sevdiğimizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATIMIN KÖRDÜĞÜMÜ
Ficção GeralAbim kollarını benden çekip yüzümü göğsünden kaldırarak buğulu gözlerime baktı. "Niye ağlıyorsun?" "Geldin! Yanıma geldin! Mutluluktan ağlıyorum." Tekrar saçlarımı okşarken Emir de yanıma gelip gözlerime baktı. Bakışlarım birkaç saniyeliğine Emire...