3.GÖZ
Sahne 1: "Sevdasında Asiller ve Diğerleri"
-Gözün iyi mi Rüzgar?" Ece'nin sorusu üzerine, Rüzgar gözüne hala buzlu et koymaya çalışan sarışın kıza dik dik bakmayı bırakmayarak, Ece'yi cevapladı.
-İyi Ece. Hiçbir şey yok." Bunu söyledikten sonra, Ece'nin yeşillerine inandırıcı kahvelerini dikmişti. Sonra yine gözüne yaklaşan etin gölgesini hissedince kaşlarını çatıp sağına döndü."Kızım koyma sen de şu buzu! Göz sinirlerim dondu Allah bilir." Zaten hiçbir boku hissetmiyordu. Buzlu eti masaya koyup kahvaltısına devam ederken, sarışın sıkıntıyla iç çekti.
-Ama baksana kocaman şiş! Bak gel bir doktora gidelim. Kan da toplamış gözün..."
-Al güzelim." Ağzına tıkıştırılan salatalıkla kız susarken, Ece öylece peyniriyle oynuyordu. Bir anda tabağına fırlatılan milföy börekle hafif irkilip sıçrasa da, kafasını kaldırınca Tunayla göz göze geldi. Yüzü o kadar ifadesizdi ki, gülümseyen genç adamın yüzündeki gülümseme bile solmuştu.
Çatalına taktığı böreği, tekrar servis tabağına koydu kız ve yalnızca peyniriyle oynamaya devam etti.
Bu sefer tabağına nutellalı ekmek atılırken, kaşlarını çatarak Tuna'ya baktı.
-Cadıı! Ye şunu." Acar yapmıştı.
Yüzünde tebessüme benzer bir ifade, belki de huzurun etkisiydi, belirirken kafasını salladı ve zorla da olsa bitirdi ekmeğini.
-Şu heriften ses çıkmadı. Bir şey gönderdi mi bir daha?" Alaz'dan bahsederlerken, Ece kendini diken üstünde hissetti. Evet kendisi söylemişti yanında konuşulmasını, olayları bilmek istediğini... Ama söylemekle eyleme geçmek farklı hissettiriyordu işte.
-Göndermedi. Zaten o gün de Nesrin bilmeden getirmiş kutuyu, kargo bırakmış." Eli anında ağzına kapandı Ece'nin. Midesinden bir sıvı yükselirken hemen ayağa kalktı. Masadaki bakışların ona dönmesi kaçınılmazdı.
Sandalyesini devirerek masadan kalkıp, koşturarak içeri giden kızın arkasından ayaklandı Tuna. Babasının ölümünden sonra hala toparlayamamış, tek bir lokma bile yememişti. Annesinin ve Elvin'in ısrarla içirdiği çorbalar hariç.
Genç adam, merdivenleri çoktan çıkan kızın arkasından üçer üçer çıktı basamakları ve ilk kattaki lavabonun kapısına koştu. İçeriden gelen öğürme sesiyle, Ece'nin zaten çok da yemediği kahvaltıyı çıkardığına emin oldu. Dün de aynısı olduğu için midesini üşütmüş olabileceğini düşünüyordu ki son zamanlarda yemek yemediği için hastalanabileceği düştü aklına.
Kapıyı tıklattığında cevap alamayınca yumrukladı ve sifon sesinden sonra Ece'nin cılız sesini duydu.
-İyiyim Tuna..." solgun yüzüne bakıyordu aynadan genç kız. Gelişi, kayıpları da beraberinde getirmişti.
Hem evleri güvenli değildi, hem de babası yoktu. Üstelik onları koruyan aileyi de parçalıyordu istemsizce. Yüzüne su çırptı ve küçük beyaz havluyla kireç gibi olan yüzünü kuruttu.
Kapıyı açtığı anda Tuna'nın endişeli elalarıyla karşılaşırken, yeşilleri son derece donuktu. Neşe bir yana, canlılıktan ve hayat belirtisinden eser yoktu.
Ece, bu değildi.
-Üşüttüm sanırım. İyiyim." Dedi elalar üzerinde gezinmeye devam ettikçe midesi daha da kasılıp, bulanırken. Ağzını açtığı an kız yanından geçip giderken, arkasından baktı Tuna. Ve o anda zihninin kuytularında bir ses fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANFEZA: "Kraliçeyi Kurtarmak" (THB-2)
RomanceDeli dolu, öfkeli, ihtiraslı, kuralsız, korumacı. Tuna DEVRAN. Naif, kırılgan, sessiz, güçlü. Yıllarca taşıdığı aşkın yüküyle, yorulmuş bir kız. Ece ÇETİN. Tuna, hayatını son derece hızlı ve dolu geçiren, sevgilisiyle gününü gün eden bir genç ad...