3.GÖZ
Tuna, hazırladığı sandviçleri, mangal ve sandviç harici hiçbir yemekte %100 başarı sergilemiyordu, masaya koyarak denizi izleyen Ece'ye seslendi.-Ece! Gel hadi miden büzülecek! Kime diyorum?" Kız kıpırdamayınca elindeki meyve suyunu da köşeye koydu ve sırıtarak sürgülü kapıdan çıktı. Aniden arkasından yaklaştığı Ece'nin belinden tuttuğunda, onu yerinden yarım metre sıçratmayı başarmıştı.
-Hiii! Ödüm koptu!" Yeşil gözleri, daldığı sıkıntılı anılardan çıkıp Tuna'nın elalarındaki, kahverenginin içinde yüzen yeşil adacıklara tutundu. "Dalmışım."
-Dalma." Kollarını kızın beline doladı ve ayaklarının yerle temasını kesip onunla vücutlarını birleştirirken Ece'nin yüzüne eğildi. "Bana dal. Ben de sana dalarım." Dudaklarının arasındaki birkaç santim yavaşça azalmaya başladığında kız kendini toparlayıp başını sola çevirdi.
-Bence yemek yesek iyi olur. İnebilir miyim?" Yeşil gözler kendisinden utançla köşe bucak kaçarken, onun belindeki ellerini yavaşça gevşetti Tuna.
-Tabii. İstediğin zaman inip binebilirsin." Ece ondan kurtulur kurtulmaz hızla içeri giderken de, sırıtarak ekledi. "Tuna yüzde yüz, yedi yirmi dört kullanıma açık."
Sırıtmasını bozmadan içeri girip masaya kurulduğunda, kız bardaklara meyve suyu dolduruyordu. Aden gibi o da yemek konusunda pek becerikli değildi. Yapabildiği yemeklerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Ama tatlı konusunda Linayla kız, bir dünya markasıydılar.
Tuna, sandviçinden büyük bir ısırıp alıp iki yanağını doldurdu ve portakal suyundan büyük bir yudum içerek lokmasını yumuşatırken kıza sataşmadan edemedi.
-Yemek de yapamıyorsunuz hiç. Hadi Aden kurtardı, ama sen evde kalırsın söyliyim..." sonra dudağındaki kırıntıları işaret parmağıyla süpürürken, yeşil gözlerin kendisine döndüğünü hissetmişti. "Ben midesine düşkün bir adamım. Sen de yemek yapmaya başlasan iyi edersin." Ece, zaten nadiren uğrayan iştahının kaçtığını hissederken, elindeki sandviçi tabağa bırakıp sırtını sandalyeye yasladı.
-Senin kalbine giden yol, midenden geçmiyor çünkü kalbin zaten midende atıyor. Öküz, n'olucak..." Sonra Tuna'nın hiçbir şey olmamış gibi yaptığı mükemmel sandviçteki mayonezi dudaklarına bulaştıra bulaştıra yarıladığını görünce daha da sinirlendi. "Az ye de kendine aşçı tut. Ben de yemek yemeyi sevmeyen bir adamla evlenirim zaten." Kaşlarını kaldırıp indiren Tuna, önüne yemesi için kızın tabağını iyice ittirip kendi sandviçinin son iki lokmasından birini daha ısırırken, son derece umursamazca söylendi.
-Yok öyle bi dünya. Seni vermem kimseye." Böyle söylese de daha deminki sırıtması yüzünden silinmişti. Kendi tabağını da onun boşalan tabağına doğru ittirdi Ece. Genç adam son lokmasını yemiş, peçetesini buruşturarak boş tabağa atmıştı.
-Al bunu da ye doymamışsındır sen." Gerçekten de doymamıştı ve kızın onu böyle tanıması hoşuna gitse de başını sağa sola sallayarak reddetti teklifi. Yoksa dört tane daha olsa, kesinlikle yerdi. Aniden geldikleri için hazırlık yaptıramamıştı ve dolaptaki malzemelerin çoğu çürüdüğünden yapılabilecek en iyi şey sandviçti.
-Hayır, doydum. Ye sen. Kahve yapıp geliyorum. Meyve suyu bozulmuş." bunu dediği halde kendi meyve suyunu bitirmiş olması Ece'nin gözünden kaçmadı. Sandviçini ısırırken, ağzındakilerin görünmesini umursamadan konuştu. Tuna'nın yanındayken, yanında nasıl göründüğünü en çok umursadığı insan olmasına rağmen, oldukça rahattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANFEZA: "Kraliçeyi Kurtarmak" (THB-2)
RomanceDeli dolu, öfkeli, ihtiraslı, kuralsız, korumacı. Tuna DEVRAN. Naif, kırılgan, sessiz, güçlü. Yıllarca taşıdığı aşkın yüküyle, yorulmuş bir kız. Ece ÇETİN. Tuna, hayatını son derece hızlı ve dolu geçiren, sevgilisiyle gününü gün eden bir genç ad...