#bangtansonyeondanAirplanept.2
Multi Medya | Park Jimin ~~
▪▪▪
Dudaklarımı büzerek, bakışlarımı sıra sıra dizilmiş onbir kapıda gezdirdim. Onbir kapı. Bu kadar meraklı bir insanken neden daha önce gelip içeri girme gereği duymadım gerçekten merak ediyordum.
"Bu kapılar ne?" Jungkook, benim gibi gözlerini dikmiş, eskimiş epeyce yıpranmış adeta kirden geçinemeyen ama bir o kadarda sert ve sağlam olan kapıları süzüyordu. Sanırım, bugünün sonunda beyin devrelerini epey bir yakmış olacağım.
Tanrım, lütfen sen onun beynini koru...
Herneyse.
"Bu kapıları saraya ilk geldiğimde görmüştüm ki büyükbabam zaten bana bu kapılardan daha doğrusu ardında ki odalardan bahsetmişti." Gözlerimi kısarak elimle tek tek odaları gösterdim. "Her bir kapı, yani oda bir kurtarıcıya ait. Yani şuan benim kullandığım oda gibi bunlarda onların odaları. Odaların içerisinde ne olduğunu gelirsek... bunu kimse bilmiy-"
Gözlerini devirip baygın bakışlarıyla, sanki çok boş ve gereksiz konuşuyormuşumcasına elini havaya kaldırarak sözümü yarıda kesti. "Farkındaysan ben bir prensim ve bu evrende yaşıyorum lavinia. Bunları zaten bende biliyorum. Odaların içinde ne olduğu kimse tarafından bilinmeyen, kimsenin daha önce giremediği kurtarıcıların, öz şahsi odaları..."
Hah.
Sanki ben ona bilmiyorsun gibilerinden bir şey ima ettim. Haspama bak. Gözlerimi kısmış ona tüm bedenim ve ruhumla ölümcül bakışlarımı ataraken o beni görmemezlikten gelerek kapıları incelemeye devam etti. "Geçmişte de olmak üzere, günümüzde bile kurtarıcıların cesetlerinin içeride olduğuna inanan insanlar olduğunu da biliyorum..."
İyi de teknik olarak içeride olduğunu düşünmeleri saçmaydı. Tamam cesetleri yok, öldüklerine dair bir kanıt yok. Ama şu zamana kadar yaşadığını düşünecek kadar, benden başka deli de yoktu. Adamların kendilerini odaya kapayıp, ölümlerini mi beklediklerini düşünüyorlar yani...
Peh, bunlar kafayı yemiş.
Tamam, bende yemiş olabilirim ama ben kanıtlarla birlikte onların yaşadığını iddia ediyordum. Bu bir teori değil seçenekti.
"İtiraf et bunu bilmiyordun..." Gözlerini kısmış alayla beni süzerken omuzlarımı silktim. "Evet, bilmiyordum var bu tamamiyle saçmalık insanlar neden adamların kendilerini odaya kapatıp ölümlerini beklediklerini düşünsünleri ki?"
O da benim gibi omuzlarını silkerek kaşlarını kaldırdı. "Bu neden saçma olsun ki? Şu kapıya bak. Dışarıdan herhangi ne bir kilidi ne de açabilmemiz için bir düğmesi var. Sadece bir mühür. O da açılması için değil zaten. Kapı içten kilitlenmiş lavinia..." tabikide bu onların inanması için büyük bir sebepti. Ama kapıyı başka birileri de kilitlemiş olabilirdi öyle değil mi?
Ha eğer dedikleri doğru ise... içeriyi girmeyi başarabilirsek, önümüzde yıllanmış ve kemikten ibaret cesetlerde görebilirdik.
Ve bu benim 'yaşadıklarını' düşündüğüm planımı ve seçeneğimi da yerle bir ederdi. Ve en başta dönmek zorunda kalırdım...
Bu yüzden bu kapılarından ardında, asırlardır yatan kemikten ibaret cesetler bulmak yerine eğer gerçekten yaşıyorlarsa onlara ulaşabilecek ipuçları bulmak istiyordum.
Sadece bir kaç ipucu.
Sıkıntıyla omuzlarımı silkerek kendime gelmeye çalıştım. Bu gün bu kapılara açılacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴀʟᴛıɴ ᴏʀᴅᴜ ᴀᴋᴀᴅᴇᴍɪsɪ || ᴘᴊᴍ
Fanfiction"Sen ölüm kadar karanlık, hayat kadar aydınlıksın. İki dünya arasındaki iki sınırın ta kendisisin. Yaşama hayat verende sen... ölüyü diriltecek olanda sensin, lavina" ©️20180421