#bangtansonyeondanAgustD
Multi Medya | Park Jimin
▪▪▪▪▪▪▪
"Durun!"
Yaklaşık olarak yarım saattir, saklandığım yerden çıkarak gitmek için ayaklanan kralları durdurdum.
Büyükbabamın elim tutuşturduğu yeşil sıvıyı içtikten sonra kendimi direk pangeada bulmuştum. Saniyelik ışınlama gibiydi. İnsanın devrelerini bozsa da bu zamana kadar görebileceğiniz en işe yarar büyü buydu herhalde.
Yeşil sıvıyı içtikten sonra, kendimi bir anda etrafı sıralı dağlarla kaplı bir arazide bulmuştum.
Aslında bakarsak burayı daha önce görmemiş olmam benim için büyük bir kayıptı.
Mükemmel bir yerdi.
Çevresi 10 sıralı dağ ile çevriliydi. Ortada büyük arazi gibi bir boşluk vardı. Bu boşlukta arazinin çevresini aynı, sıralı dağlar gibi 10 sütunla çevriliydi. Sütunun içinde ise büyük uzun bir masa ve çevresinde 11 koltuk, yani taht vardı.
Şaşalıydı. Oldukça mükemmel ve tam olarak kutsal bir mekan olarak gözüküyordu.
Buraya geleli yaklaşık yarım saat geçmişti. Ve ben yarım saattir büyük sütunun ardına saklanmış gelen kralları izliyor ve dinliyordum.
Elfler, entler, periler, sentorlar ve hobbitler kralları, arkalarındaki 20 küsür muhafızları ile karşımdaki masadaydılar. Geleceklerinden pek ümit etmesemde, müttefiğimiz olan 5 kabilede gelmişti.
Ama beni asıl şaşırtan şey ise düşman kabileleri olan cüceler, büyücüler, kurtadam ve ork kabileleri krallarınında şuan burada olması.
Onları da gördüğüm için sadece biraz saklanıp aralarındaki düşmani konuşmaları ve birbirlerine karşı kötü bakışmalarını izlemek istemiştim.
Bir zaman sonra bu bakışlar ve konuşmalar, hararetli bir tartışmaya dönüştüğü için herhangi bir atak olmdan krallar gitmek için ayaklanmıştı.
Ta ki ben saklandığım yerden çıkıp, durun diye bağırana dek. Hepsinin yüzlerinde oluşan şaşkınlık ile bana bakıyordu. Asılında bu kadar şaşıralacak birşey yoktu. Zaten onları buraya çağıran bendim.
Gözlerimi devirerek, sağlam ve hızlı adımlarla masaya doğru ilerleyerek en baş köşedeki tahtın önüne geçtim.
"Sizi buraya çağıran kişi benken, daha beni beklemeden gitmeniz sizce de çok ayıp değil mi?"
Ciddiyetle onlara bakıyordum. Ciddiyetimi belli etmem gerekiyordu ki, anlaşma da sözlerim de ciddiye alınsın.
"Haklısınız yüce kurtarıcı..."
Entler kralı olan, büyük dev ve yaşlı ağaç yapraklarını savuştura savuştura saygıyla kafasını eğdi. Ardından diğer müttefiğimiz olan krallar da öyle.
Sanırım jungkook haklıydı. Bana onların kurtarıcılara oldukça değer verdiklerini ve kutsal bulduklarını söylemişti. Müttefiğimiz olan kabile kralları şuan tam önünde boyun eğerken dediği şeyi daha iyi kavrayabiliyordum.
Elimi dikleşmelerini işaret ettim.
"Lütfen herkes otursun."
Ben en başta bulunan koltuğa oturarak, hepsinin oturmasını bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴀʟᴛıɴ ᴏʀᴅᴜ ᴀᴋᴀᴅᴇᴍɪsɪ || ᴘᴊᴍ
Fanfiction"Sen ölüm kadar karanlık, hayat kadar aydınlıksın. İki dünya arasındaki iki sınırın ta kendisisin. Yaşama hayat verende sen... ölüyü diriltecek olanda sensin, lavina" ©️20180421