#bangtansonyeondanTwo!Three!
Multi Medya | Park Jimin
▪▪▪
Dudaklarımı büzerek, parlak güneş ve en sevdiğim maviyi barındıran gökyüzünde gezdirdim dolu dolu olmuş gözlerimi.
Kollarımı iki yana açmış bilmediğim bir yerde, ölmeyi dileğim şu dakikalarda çalılıkların arasına uzanmış uzunca gökyüzünü izliyordum.
Yaklaşık 5 dakika önce boyut değiştirebilmek için bana içerdikleri acımsı sıvıdan sonra gözlerimi burada açmıştım. Olduğum konumda, öylece parlak ve bugün sanki bana inat daha da güneşli ve güzel gökyüzünü seyrediyordum.
Tepkisiz ve hissizdim şu dakikalarda. Çünkü ne düşünmem ve ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Ve bu işlerin yolunda gitmediğini gösteriyordu.
İyi hissetmiyordum.
Kafam allak bulaktı. Öğrendiğim gerçeklerin ve yapman gerekenlerin altında ezildiğimi ve ezileceğimi hissediyordum. Üzerimdeki sorumluluklar o kadar fazlaydı ki beni tükecekti.
Biliyordum işte.
Ruhumu ve bütün enerjimi yavaş yavaş sömürecekti.
Bedel demişlerdi. Onurlandırmak ve hediye... Hadi ama ölumsüzlükten bahsediyorduk. Sonsuz hayattan.
Lütfen biri bana çıkıp bunun saçma boktan bir mitoloji saçmalığı olduğunu söylesin. Dünyada böyle şeyler masallarda bile olmazdı. Saçma sapan, geçmiş mitoloji kavramları olarak kalırdı zihnimin bir köşesinde. Çünkü sonsuz yaşam diye birşey yoktur.
Herkes ölümlüdür. Ölecektir.
Bu, bu çok sıradışıydı ve ben bunu istemiyordum. Sonsuz hayat istemiyordum. Şuan olduğum konumda kalıp yaşlanmamak istemiyordum.
Herkesin gözümün önünde tek tek ölmesini izlemek istemiyordum. Onlarsız sonsuz bir hayat istemiyordum.
Böyle acımasız bir evrende bende ölmek istiyordum.
Bu hediye değildi ki, ya da onurlandırmak. Bu cezaydı.
Sonsuzluk, korkutucuydu.
Titrek bir nefes vererek, yavaşça göz kapaklarımı kapadım. Şuan tam şuan burada ölmek istiyordum. Ya da kaçmak. Herkes beni öldü bilirken ki buda kesin değildi, bütün sorumluluklarımdan kaçmak istiyordum.
Dünyaya gitmek istiyordum.
Sanki hiçbirşeyi öğrenmemiş ve bilmemiş gibi. En başa dönmek... ama bunların hepsini istemekle kalıyordum işte.
Şimdi kalkıp gidip, ilk önce ölmediğini göstermeli, sinir bozucu krallar ve kraliçe ile toplantı yapmalı savaşın olmayacağını ciddi bir şekilde anlatıp, diğer kabilelerle görüşmeli, düşmanların karşısına çıkmalı ve anlaşma yapmalıydım.
Yani önümde uzun bir dönem vardı.
Belkide savaş hazırlıklarına başlamışlardır bile.
Tanrım!
Büyük bir sakinlikle gözlerimi aralayarak, içlice derin bir nefesle doldurudum ciğerlerimi.
Hadi herşeyi boşverelim ve yuvaya geri dönelim.
En iyisi akışına bırakmaktı. O 11 asalağında dediği gibi ben kurtarıcıydım. Güçlüydüm. Yapmam gereken tek şey aroradaki bütün varlıkları avucumun içine alarak onlara hükmetmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴀʟᴛıɴ ᴏʀᴅᴜ ᴀᴋᴀᴅᴇᴍɪsɪ || ᴘᴊᴍ
Fanfiction"Sen ölüm kadar karanlık, hayat kadar aydınlıksın. İki dünya arasındaki iki sınırın ta kendisisin. Yaşama hayat verende sen... ölüyü diriltecek olanda sensin, lavina" ©️20180421