Belki de geçirdiğim en rahat gecelerden birinin sonuna geldiğimizde ve güneş gökyüzünde her sabahki yerini aldığında huysuzca aralamıştım gözlerimi. Uyanmak istemiyordum. Çünkü uyandığım anda bir bahanem kalmayacaktı.
Ya da belki de, çoktan kalmamıştı.
Tüm gece sığınarak uyuduğum göğüsün eksikliği ve büyük bir boşlukla göz kapaklarımı yavaşça açtığımda, kendimi odamda bulmayı beklemiyordum.
Uyku sersemliğimi es geçip yatakta doğruldum ve etrafıma bakındım. Oysa dün gece Jimin'in yanına gittiğime emindim. Bu bir rüya olamazdı, değil mi?
Yavaş yavaş anımsadığım kareler zihnimden açığa çıkarken, Jimin'in beni buraya kucağında taşıdığı geldi aklıma. Ben uyuduktan birkaç saat sonra olsa gerekti. Sabah olmak üzereydi belki de. Gökyüzü aydınlanmaya yüz tutmuş, boğucu bir maviliğe bürünmüştü.
Derin bir nefes alıp bunu görmezden gelmeye çalıştım. Ne olursa olsun, zaten bitecekti. Her ne kadar bu şekilde bitmesini istemesem de, geçirdiğim bu huzurlu gece hâlâ benimleydi...
Yüzümdeki gülümsemeyle kalktım ve hızlıca yatağımı toparlayıp odadan çıktım. Ardından adımlarımı her sabah olduğu gibi mutfağa çevirdim. Fakat beklediğim manzara bu gün yoktu. Jimin kahvaltı hazırlamıyordu veyahut beni bekleyen bir masa da yoktu. Sadece içinde bir paket poşet çay olan kupa ve kettle'da kaynamaya devam eden sıcak su vardı.
"Uyandıysan çayını alıp salona gelebilirsin. Bu gün kahvaltı için pikniğe gideceğiz." Arkama döndüğümde, tıpkı tezgahtakine benzer bir kupayla elindeki çayını yudumlayan Jimin'le göz göze gelmiştim. Birkaç saniye baktı ve hemen sonrasında salona doğru ilerlemeye başladı. Ben de tezgahtaki çayı hazırlayıp hızla peşine düştüm. Pikniğe mi gidecektik? Kimle gidecektik?
Bir çocuğun saf heyecanını çoktan ele geçirmiş olan ifademi gizlemeye çalışırken hemen yanındaki koltuğa oturdum ve şekeri çözünene kadar karıştırdım çayımı. Ardından beni izlediğine dair gelen hisle gözlerimi Jimin'e çevirdim. Bacak bacak üzerine atarak kurulduğu koltukta, elinde tuttuğu kupasıyla bana bakıyordu. Beni izlemesinin nedenini merak ederken tek kaşımı kaldırdım.
"Bir şey mi oldu?"
İç çekti ve başını yana eğdi. "Bir sorun mu var? Eğer öyleyse çekinmeden anlatabilirsin. İçinde biriktirerek daha iyi olamazsın." Dün gece neden o durumda odasına geldiğimi anlamaya çalıştığı açıktı. Başımı olumlu anlamda salladım.
"Arasıra, çok garip kabuslar görüyorum," dedim zar zor.
"Nasıl garip?"
İçimde tutmanın bir anlamı yoktu. Bu nedenle "Her defasında hamile olduğumu ve bebeği düşürdüğümü görüyorum," diye söyleyiverdim bir çırpıda. Ardından, tepkisini merak ederek ona döndüm.
Bir süre ifadesizce suratıma baktıktan sonra kendini tutamayıp gülmeye başladığında kalbimin kırıldığını hissetmiştim. Kendini gülmeye o kadar kaptırmıştı ki, asılmış suratımı farkedemiyordu. Rüyası bu kadar komiğine gittiyse, onun çocuğunu taşıdığımı öğrendiğinde suratının nasıl bir ifade alacağını merak ediyordum. Sahi, eninde sonunda öğrenecekti değil mi? Çünkü ona, iki babasının da yanında olacağına söz vermiştim...
"Sen ciddi misin," dedi kahkahalarını dizginlemeye çalışırken. "Bu bilimsel olarak imkansız, biliyorsun değil mi?"
"Tıp gelişti Jimin," dedim bilmiş ve tripli arası bir sesle. "Dünya üzerinde, gerçekten hamile kalan erkeler de varmış..."
"Eminim onlara bakarken bilinçaltında kalan bir korkudur. Hamile kalabileceğini sanmıyorum, endişelenme." Bunları söylerken bile ciddi kalamayıp kıkırdamasıyla sinirle burnumdan nefesimi bıraktım. Ardından "Her neyse," diye değiştirmeye çalıştım konuyu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Highly Regret≒JiKook [Completed]
FanfictionHer şey, hayatımı altüst eden o tek gecelik yabancıya aşık olmamla başlamıştı... °mpreg, Boy×Boy °JiKook (Bottom Jungkook) °To_@firstaroha °Publication date_04.03.18 - 25.07.19✔