ஜBölüm 41ஜ

5.9K 548 124
                                    

Hayat, acılar kadar süprizler ve mucizelerle doluydu. Daha varlığından yeni haberimin olduğu gerçek aileme ulaşmış, sabah gözümü açar açmaz gün içerisinde görüşebileceğimizi öğrenmiştim. Heyecandan o kadar çok kaptırmıştım ki kendimi, ne ara hazırlanıp, buluşma yerine geldiğimi bile hatırlamıyordum...

Hani bazen, kendinizi hiç tahmin edemeyeceğiniz bir anın ortasında bulursunuz. Mesela fanı olduğunuz bir ünlüyle tanışırken ya da yıllarca gitme hayalleri kurduğunuz bir ülkeye ilk adımınızı atarken. İşte o an ne yapacağınızı bilemezsiniz başınıza ilk defa gelen bu olaya karşı. Akışına bırakır, doğaçlama davranırsınız. Alışana kadar ise içinizdeki o tatlı heyecan devam eder. Her insan, mutlaka bir kez olsun yaşamıştır bu duyguyu.

Şu an benim yaşadığım durumu da tam olarak bu duygu açıklıyordu. Bir kafenin, büyülü bir arka bahçeyi andıran bölümündeki masalardan birine Jimin'le birlikte oturmuş; heyecandan yerimde durmama engel olan, ailemi bekliyordum. Eğer Jimin yanında olmasa, elimi tutmasa ve beni rahatlatmak için her şeyin güzel olacağını kulağıma fısıldamasa heyecandan ölebilirdim. Ama tanrıya şükür buradaydı. Ben, onun varlığıyla güç buluyordum...

"Yiyecek ya da içecek bir şey istemediğine emin misin?" Bilmem kaçıncı kez duyduğum soruya, sanki ilk defa duymuş gibi büyük bir sakinlikle "Hayır, istemiyorum." diye cevap verdim ve bir kez daha etrafıma bakındım. Her an karşımdaki kapıdan çıkıp gelebilirlerdi. Ve bu durum beni daha da sabırsızlaştırıyordu.

"Jungkook sence de kendini çok kasmadın mı? Biraz gevşemen gerek." Parmaklarıma kenetli elini sıktım ve iyi olduğumu göstermek amaçlı sevimli bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. "Ben iyiyim. Küçük bir heyecandan kimseye zarar gelmez."

Bedenimi göğsüne çekip, kollarıyla sararken ve elini karnımın üzerine yerleştirirken "O kadar da emin olma derim." diye fısıldamıştı kulağıma. Göğsünde bulduğum huzuru fırsata çevirip gözlerimi kapattım, nefesimi bile tutarak karnımın üzerinde gezinen eline odaklanmaya çalıştım. Onun kollarındayken dünya yok olsa farkına varmazdım. Öyle bir etkisi vardı üzerimde.

"Babalarımla tanışacaksın. Bu seni hiç korkutmuyor mu?" Eğlenceli bir sohbet kurmak için açtığım konuyla başımı kaldırıp, vereceği cevabı beklerken hemen yanımızda biten ayak sesleri işitmiştim. Dağılan dikkatimle eş zamanlı olarak o tarafa döndüm ve masanın başında dikilen iki adamla göz göze geldim. O göz göze geldiğim anda ise anladım kim olduklarını.

Zihnen farkına varmasam da sanki kalbimde hissetmiştim. Bu kadar hızlanmasının başka bir açıklaması olamazdı.

Jimin'in kollarından sıyrıldım ve ayağa kalkıp birkaç adımda karşılarına geçtim. O anda şaşkın bakışlarla beni süzen adamların gözünün dolduğunu fark etmiştim. Aslında, aynı zamanda benim de onlardan bir farkım yoktu desek daha doğru olur...

"Aman tanrım..." Ellerini önce omuzlarıma, ardından yüzüme yerleştiren adam, şaşkınlıkla yanındakine dönerken bir kez daha "Aman tanrım." diye tepkisini ortaya koymuştu. Ne yapacağımı bilemeyerek, hareketsiz bekliyordum.

"Namjoon, buna inanabiliyor musun?" Beni tekrar tekrar inceledikten sonra "Sen cidden o musun?" diye sordu. Ne cevap vereceğimi bilememiş, sadece başımı olumlu anlamda sallayabilecek güç bulmuştum kendimde. En başta da dediğim gibi; Tamamen doğaçlama davranıyordum...

"Sana çok benziyor." Namjoon babamın biraz daha yaklaşıp Seokjin babamın koluna girerken söylediği şey beni gülümsetmişti. Daha fazla dayanamayacağımı fark ettiğimde hızla ikisinin arasına atılarak boyunlarına sarıldım. Onlar da bunu bekliyormuş gibi anında bedenimi sarıp sarmalamışlardı.

Highly Regret≒JiKook [Completed]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin