Tesadüf.
Tesadüf diye bir şey var mıydı gerçekten?
Bence acı gerçeklerden birinin de, tesadüf kelimesinin yalan olmasıydı. Tanrı her şeyi önceden biliyordu. Tüm yaşanacakları, geleceği, geçmişi, şimdiyi... O düzeni kurmuştu, biz de birer piyon misali hayat tiyatromuzdaki rolümüzü canlandırıyorduk.
"Hey, Taehyung diyorum, evde mi?" Aldığım titrek nefeslerimle bakışlarımı tekrar kapıdaki adamın yüzüne çıkardım. Bacaklarım titriyor, yer çekimine karşı dayanıklılığım azalıyordu sanki.
"Bana far görmüş tavşan gibi bakmayı kes ve soruma cevap ver!" Zorlukla yutkunarak açmaya çalıştım boğazımda oluşan yumruyu ama nafileydi. Nefes bile almayı unutmak üzereydim. Ne işi vardı onun burada? Neden Taehyung'u soruyordu? Yoksa...
"Jungkook, ne oluyor orada?" Taehyung telaş dolu sesiyle yanımıza doğru gelirken, bir saniye olsun bakışlarımı çekemediğim gözlerine öylece bakmaya devam ettim.
"Oh, Jimin-ah. Hoşgeldin. İçeri geçsene." Bana sert ve yan bir bakış atarak içeri geçmek için hareketlendiği an, ne kadar istemesem de kenara çekilip yol vermek zorunda kalmıştım. Fakat bir kere bozulan göz temasını tekrar kurmaya çekinerek, boş bakışlarla kapıda dikiliyordum öylece. Olayları algılayamıyordum. Her şey üst üste gelmiş de beni altında eziyormuş gibi hissediyordum. Gerçek anlamda şoka girdiğimi ise, Taehyung beni omuzlarımdan tutup sallayarak kendime getirmeseydi fark edemeyecektim büyük bir ihtimalle.
"...kendine gel Jungkook!" Başımı yavaşça ona çevirdim ve titreyen sesime engel olmaya çalışarak "Onu tanıyor musun," diye sordum. Tanıdığı, hatta samimi olduğu ortadaydı. Sormam bile saçmaydı fakat aksini duymaya ihtiyacım vardı.
"Evet, Jimin yakın bir arkadaşım. Ama senin ne... Siktir! Jungkook, yoksa..." Gözlerim bunu bekliyormuş dolarken zar zor aldığım nefeslerimin arasında tutmaya çalıştığım hıçkırıklarımla ağlamaya başladım. O an ciğerim sökülüyormuş gibi hissediyordum. Taehyung beni anında girişteki pufa oturtarak mutfağa koşmuş, kısa sürenin ardından elinde bir bardak suyla geri dönmüştü...
Her şeye bu kadar tepki vermekten nefret ediyordum fakat en büyük travmam buydu benim. Kapanmayan bir yara gibiydi. Titreyen ellerimle aldığım bardaktaki sudan birkaç yudum, zar zor mideme gönderdikten sonra bardağı tekrar Taehyung'a uzatıp sakinleşmeye çalışmıştım küçük nefes egzersizleriyle.
"Bak, sakin ol. Tamam mı? Jungkook, beni dinle. En kısa zamanda buradan gitmesini sağlayacağım. Nefesini tutma salak çocuk! Odana git ve ben onu gönderene kadar çıkma!" Tuttuğumu bile yeni fark ettiğim nefesimi, Taehyung'un dediği gibi sakin olmaya çalışarak bıraktım ve ayaklanarak, hızla odama gittim. Kapıyı arkamdan kapatır kapatmaz olduğum gibi yere çökmüştüm. Başımı arkamdaki kapıya yaslayıp derin bir nefes çektim ciğerlerime. Sanki duvarlar üzerime üzerime geliyormuş gibi hissediyordum. Başım dönüyor, iç dünyam büyük bir zelzeleyle çöküyordu. Bedenimin her şeye bu kadar tepki vermesi, özellikle de son zamanlarda hiç normal değildi.
Elimle etrafta tutacak bir şey aradım ve bulduğum ilk çıkıntı olan kapının koluna tutunarak doğruldum parke zeminden. Dönen başımla, zar zor duvarlardan destek alarak yatağımın yanına ilerledim ve komidinin üzerindeki ağrı kesici tabletinden bir tane hap çıkartıp ağzıma attım. Suya ihtiyaç bile duymadan olduğu gibi yutmuştum hapı. Onu en son markette görmemin üzerine başlayan baş ağrılarımın tek çözümü olmuştu ilaçlar. Bu yüzden daima baş ucumda bulunduruyordum. Tabi baş ağrılarımın yanındaki karın ağrılarımı da unutmamak gerek. Nedensiz bir şekilde karnıma giren şiddetli kramplarla, Taehyung'un zorla hava almam için beni çıkardığı ve gezdirdiği sokaklarda bile iki büklüm oluyordum bazen. Taehyung ise bunun, sağlıksız beslenmem ve iyice formdan düşmemden kaynaklandığını söylüyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Highly Regret≒JiKook [Completed]
FanfictionHer şey, hayatımı altüst eden o tek gecelik yabancıya aşık olmamla başlamıştı... °mpreg, Boy×Boy °JiKook (Bottom Jungkook) °To_@firstaroha °Publication date_04.03.18 - 25.07.19✔