1. Bölüm

23K 625 126
                                    

Hakan, parmaklarını sırayla direksiyona vuruyordu ve bunun farkında değildi. Tekdüze bir hızla araba sürmekten hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Ama işte burada, annesinin yaşadığı semtte, mecburen elli kilometrenin altında seyretmek zorundaydı. Diğer türlü topunun peşinden caddeye fırlayacak bir çocuğun arabanın altına girmesi gibi bir sonuçla karşılaşabilirdi. 

Günlerden pazar olması, saatin henüz on bire bile gelmemiş olması bir şeyi değiştirmiyordu. Sağındaki kaldırımda ip atlayan veletlere benzeyen birkaç tanesi hep dışarıda olurdu. Nasıl bir mahalleyse, yıllardır çocukları büyümemişti. 

Annesi, "Burada gençler var, gencin olduğu yerde çocuk da olur." derdi. 

Nasıl gençlerse, onlar da bir türlü yaşlanamayıp ha bire çocuk doğurup duruyorlardı. 

Yüzünü buruşturdu. 

"çocuk doğurma" düşüncesinden artık gına gelmişti. Gerçi doğuracak olan o değildi. O, olsa olsa oluşuma bir hücresiyle katkıda bulunabilirdi o kadar.  

Her pazar ortaya çıkan ve öğleden sonraya kadar geçmek bilmeyen baş ağrısının sebebi, bu mahallede oynayacak çocuk sayısını onun arttırması gerektiğiyle ilgili annesinin bitmek bilmeyen inancıydı. Aslında Hakan'ın inançlara büyük saygısı vardı. Hele annesinin inançlarına inanılmaz bir saygısı vardı. Onu bulaştırmadığı müddetçe de saygı duymaya devam ederdi. 

"Of"ladı. 

Bir anne neden çocuğunu yetiştirdikten sonra iş güç sahibi olmasını fırsat bilip kendini dinlenmeye adamazdı ki? Bu çok mu zordu? Torun sahibi olmayı isteyerek, yeniden aynı hengamenin içine girmek, tam bir saçmalıktı. Üstelik annesi bu saçmalığı dört kez yaşamıştı. Ama anlaşılan iki kızından ikişer torun sahibi olmak ona yetmiyordu.

"Senin de evladın olsun, sen de anlarsın."

Ah, bu annesinin cümleleri!

"Çocuk eve neşe katar!"

Hakan, aslında "çocuk" fikrine çok fazla karşı değildi. Annesi, evlenmeden çocuk sahibi olmasına hoşgörüyle yaklaşacak olsa; bunu deneyebilirdi bile. Ama yaklaşmazdı. Ve evlilik...

"En büyük saçmalık!"

Homurtusu, Müslüm Baba'nın pes sesine karışarak yok oldu.

Evlenmeyi hiç düşünmemişti, düşünmüyordu, düşünmeyecekti! Uzak, çok çok uzak gelecekte bile düşünmeyecekti! Evlenip de ne yapacaktı? Kadın dırdırı mı dinleyecekti? Dırdır dinlemektense, dırdır yapmaya fırsatı olmadan çekip gitmek zorunda kalan kadınları tercih ederdi. 

Bu düşüncesini annesine söylese...

Yüzünde beyaz dişlerini ortaya çıkaran bir sırıtış belirdi. 

Annesine bazen tahammül etmekte güçlük çekiyor olabilirdi; ama bu, onun kalp krizi geçirmesini istediği anlamına gelmezdi. 

Bazen onunla empati kurmaya çalışıyordu. Gerçekten çalışıyordu! Fakat tıpkı dün geceki gibi yaptığında, annesini gırtlaklamak da istiyordu. Onun Allah'ın belası gün arkadaşının yeğeniyle aynı masaya oturması için çevirdiği dolaptan sonra, ne yapsa yeriydi. 

Darılacağını bilmese, anında masayı terk ederdi. Oysa, sanki yapacak başka hiç işi gücü yokmuş gibi tanımadığı bir kadınla iki saat boyunca anlamsız bir sohbete kendini zorlamıştı. 

Annesi ne sanıyordu acaba? Bu şekilde kurduğu mizansenlerden birinde, yan karakterlerden birinin esas kızlığa tefi edeceğini mi? Eğer öyleyse, daha çok beklerdi. İlk görüşte aşk gibi bir saçmalığa inanmadığı gibi, annesinin karşısına çıkardığı kızlar, ilk görüşte beğenisini bile kazanamıyordu.

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin