~Rose~
Hastaneden çıkalı üç gün olmuştu. Ama hiç Jimin'i görmüyordum. Okulda, karşılaşmamaya özen gösteriyordum. Yine eski günlere dönmüştük, eziyet ve eziklik hakimdi bedenimde.
Annemlere gelince, onlar teyzemlerdeydi. Bu arada, yine yanımda olan Jungkook'tu.
...Flashback...
Her zaman ki gibi uyandım ve banyoya girip hazırlandım. Eve nasıl girdim diye sorarsanız, bir arkadaşımdan izin isteyip telefonunu kullandım ve babamı aradım. Yedek anahtarın bahçede gömülü olduğunu söyledi. Ben de bulup girmiştim.
Çantamı aldım ve evden çıktım. Ayakkabılarımı giyindim. Ama bu gün beden vardı. Ah, şu ilk dersler haricindeki bedenlerden nefret ederim. Kıyafet değiştirmek tam bir çile. Özellikle soyunma odasında.
Spor çantamı da aldım ve yürümeye başladım. Durağa geldiğimde kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Başımı eğmiş, yerdeki izlerini inceliyordum. Müzik, sonses olduğundan duymuyordum da. O sırada kafamın sert bir şeye çarpması ile kafamı kaldırdım ve ne olduğuna baktım. Jimin...
"Pardon." dedim ve yürümeye devam ettim. Ama bileğimden tuttu ve beni kendine döndürdü. Kimse yoktu, çünkü okulun arka tarafıydı.
"Bırakır mısın?" dedim, gayet net bir şekilde.
"Hayır." dedi, benden daha netti.
"Ah, tamam. Ne istiyorsun? Söyle." dedim. Bana özlem ve kırgınlıkla bakıyordu. Ama pişmanlık yoktu.
"Sana diyorum. Hey..." dedim diğer elimle gözlerinin önünde sallayarak. Ama o hâlâ bana bakıyordu.
"Ah, tamam anladım. Bırak da şimdi gideyim." dedim ve dalgınlığından yararlanarak bileğimi kurtardım.
"Rose," dedi, nihayet tek kelime etmişti.
"Ne var?" dedim, ama ona dönmedim.
"Bana döner misin?" dedi. Bu dediği beynime kanı sıçratmıştı.
"Neden? Dönmem için bir sebep söyle. Beni tekrar bırakman için mi? Yoksa... Terk etmen için mi?" dedim bağırıp dönerek.
"Seni terk etmedim!" dedi bağırarak.
"Doğru, terk etmedin. Çünkü sevgililer terk edilir. Hem... Ben hayal görmüşümdür." dedim ve arkamı tekrar döndüm."Seni sev..." diyordu ki susturdum.
"Sus! Senin sevgine inanmamı bekleme. Sen, benimle beraber, sevgini de öldürdün." dedim ve derin bir nefes aldım. Ama hâlâ ona dönük değildim. Devam ettim.
"Yolun açık olsun..." dedim ve gözümden akan yaşlara aldırmadan devam ettim. Onun tepki vermemesi beni şaşırtmadı. Nede olsa haklıydım.
Okulun ön tarafına geldiğimde, çantamdan defterlerimi çıkardım. O sırada gözüme ilişen zarfa baktım. Bu soslu makarna zarfıydı.
Elime zarfı aldım ve Taehyung'un sırasına gittim, boştu.
'Gerek Yok!' yazdım ve masanın üzerine koyup gittim.
Ders bitmişti, ama bu derste beden eğitimiydi.
Soyunma odasına girdim ve bir kabin bulup içeri girdim. Spor çantamdan kıyafetlerimi aldım ve giyinmeye başladım.
Beyaz bir şort ve siyah bir bluz. Saçlarımı da yukardan topladım ve dağınık bir topuz yaptım. Çıkıp aynanın karşısında durdum. Gül kurusu rengindeki nemlendiricimi çıkarıp sürdüm. Rimel de çekip çantamı aldım ve kapıya doğru yöneldim. Ama karşıma Seulgi, You-Jung ve Tzuyu çıktı.
"Ay, sen ölmedin mi?" dedi Tzuyu.
"Ah, çekilin." dedim ve yürümeye başladım. Ama Seulgi kolumu tuttu.
"Jimin'den uzak dur!" dedi, dişlerini sıkarak.
"Sandığımdan daha safsın." dedim alayca.
"Nedenmiş o?" dedi You-Jung.
"Eziyetin aşka dönüştüğünü mü düşünüyorsun. Ama sana kısa bir ipucu. Kendine zarar ver, ver ki değere bin." dedim göz kırparak. Beni kayle almış gibiydi.
Spor dersine girdiğimde, hoca bana bakıyordu.
"Rose, seni görmek ne güzel? İyimisin bari?" dedi tatliş hocamız.
"Biraz daha iyim." dedim, gülümseyerek.
"Basketbol oynayacağız, ama istersen sen dinlen." dedi. Aslında nefesimden korkuyordum, ama zaten hep dinleniyorum.
"Birşey olmaz." dedim ve basketbol topu alıp potaya yöneldim. Birkaç tane attım, oyunu hızlandırdık, erkekler ve kızlar da geldi. Benz arada su içiyordum. Ama unuttuğum birşey vardı. Dikişlerim...
Biraz oynadıktan sonra, basketbol topunun göğüsüme çarpması ile yere düştüm. Herkes başıma toplandı ve su verdiler. Kız, özür dileyip duruyordu. Ama onun suçu yoktu.
"Ta-tamam, senin bir suçun yok." dedim, düzensiz aldığım nefesler arasından.
"İyiyim ben, sınıfa gideyim." dedim ve ayağı kalktım. Sonra da hocanın izni ile sınıfa girdim.
"Oo, bakın burada kimler varmış?" dedi You-Jung.
"Gerçekten şu an hiç uğraşamayacağım." dedim, bıkmış bir şekilde ve sırama oturdum.
"Dua et, işim var. Yoksa uğraşırdım, biliyorsun." dedi, ukalaca ve çıktı. Şimdi sınıfta tek kalmıştım.
"Nasılsın?" dedi, içeriye giren Jungkook.
"Ah, sen miydin? İyiyim." dedim ve sırama tekrar başımı koydum. Ama göğüsümün ağrısı ile tekrardan kaldırdım.
"Özledim..." dedi Jungkook. Ne diyordu ya?
"Efendim?" dedim, şaşkın ve anlamsızca.
"Ah, şey... Aklımda bir şiir kalmışta. Sanırım bir kısmını dıştan söyledim." dedi, tebessüm ederek.
"Hımm, derslerin nasıl?" dedim, biliyorum saçma.
"İyi, senin. Hem, dersiniz neden boş?" dedi, sonlara doğru yüz ifadesi değişerek.
"Ah, boş değil. Ders spor. Ama basketbol topunun çarpması ile ben yukarı çıktım." dedim, mahçupca.
"Birşey olmadı, değil mi?" dedi, sesinde endişe ve korku vardı.
"Ah, yok. Sadece biraz nefesim düzensizleşti. Merak etme." dedim, samimi bir şekilde gülümseyerek.
"Ah, tamam o zaman. Neyse, ben derse gideyim. Senin burada olduğunu görünce geldim." dedi ve ayağı kalktı.
"Yah," dedim, durdurmak istercesine.
"Efendim?" dedi, dönerek.
"Teşekkür ederim. Herşey için..." dedim ve içten bir şekilde gülümsedim.
"Birşey değil." dedi tebessüm ederek.
"İyi dersler." dedim ve sınıftan çıktı. İyi bir çocuktu.
![](https://img.wattpad.com/cover/164911655-288-k109835.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EZİYET | RosMin [Düzenleniyor]
Fiksi PenggemarOkulun Badboy'u olan Park Jimin ve eziyet ettiği kız Park Chaeyoung. Daha doğrusu Park Roseanne. İkisinin nefretten aşka dönüşeceği masalı dinlemeye hazır olun... •Kapağın tüm hakları Lilith'in Tasarım Marketi'ne aittir.