Kızıldeniz, Çınar ve Duru'nun isim birleştirmesidir. Kızılkaya ve Deniz'in birleşimi aslında. Sizlere bir ara Bay Çivi'nin babası ve Bayan Rüya'nın annesinin karşılaşma hikayelerini paylaşacağımı söylemiştim. Aslında bu kısmı bir yıl kadar önce yazmıştım. Şimdi paylaşmak istedim. Umarım hala hikayeden kopmamışsınızdır, ve Açelya zihinlerinizin bir kenarında güzel bir şekilde kalmıştır. Duru'nun annesinin bir batıl inancı var ve bu yüzden gençlik yıllarında insanlardan uzak yaşayan, yalnız biriydi. Çınar'ın babası da o zamanlar müdireyle geçimsizlik yaşayan bir baba adayıydı. Onların tuhaf hikayesine bir bakın bakalım. :)*********************
Dünya, ölen insanların bedenlerini toprağa karıştıran koca bir mezarlık. Sonsuza açılan kapıların ardına ulaşmak için bize sunulan bir sınav.
Yeni yapıldığı halde etrafından ıssızlık damlaları sızan kızıl renkli kuyunun yanındaki yerimi hızlı bir şekilde aldım. Elimde sımsıkı tuttuğum siyah günlüğe bir göz attım. Ellerimde bir günlükten fazlasını taşıdığımı başından beri biliyordum. Yazdığım bir kelimeye yüzlerce duygu birikintisi hapsetmiştim. Her bir satıra gizlediğim ufak noktalar kimsenin göremeyeceği kadar belirsiz, benim geçmişe bir yolculuk yapmam için yeterince belirgindi. Bu günlüğüme yaptığım son iyilikti. O noktalarla günlüğümü kendime benzetmiş, günlüğüme karşı olan son vazifemi yerine getirmiştim. Bakışlarımı günlükten ayırıp etrafa baktım. Birbiriyle konuşan insanlar, alışveriş yapmak için mağazalarda gezinenler, yemek yemek için bir restoran arayanlar ve diğerleri olarak dörde ayırmıştım etraftaki zeki canlıları. Hiçbir gözün üzerimde olmadığını fark ettiğim an günlüğü, şehrin işe yaramaz esareti haline gelmiş kızıl kuyunun derinliğine bıraktım. Günlüğün göz önünden yok olmasını bir süre suçlu gibi izledim. Ben artık kelimelerin son bulduğu o karanlık yerdeydim. Tüm aydınlığa rağmen karanlıktaydım. Çoğu insan hayatlarını sadece kendilerinin değiştirebileceğini düşünürdü. Oysa benim için değişim söz konusu değildi. Aynı hisler ve derin acılar...
"Kuyu..." diye mırıldandı yanımdaki kalın ses. "Sonsuza uzanan bir derinliğe benziyor." Dikkatimi çekmeyi başaran o donuk bakışlı gözlere baktım. İnsanların gözleri her zaman dikkatimi çekecek bir somutluk olmuştu. O gözler ölene kadar değişmeyen tek mücevherimizdi. Göz bebeğinin etrafında açık mavi, tıpkı bir ağacın dallarına benzeyen çizgiler vardı. O çizgileri takip eden lacivertlik ise bu soğuk bakışları eşsiz kılıyordu.
Derin bir nefes aldım. Cevap verme gereği duymuştum. "Sonsuza uzanan derinlik, toprağın altından başka bir şey değil. O kirli toprak sınavın süresinin bittiğini bize anımsatıyor." dedim garip ve düşünceli çıkan sesimle. Bir an cevap vermedi. Koyu sarı saçları, kısa sakalları, lacivert gözleri, zamanının çoğunu spor salonunda geçirdiğini belli eden paltosunun gizleyemediği vücuduyla kesinlikle buraya yakışan biri değildi. Sonbaharın aşırı sıcaklığında giydiği siyah paltosuyla garip bir görünüm sergiliyordu. Uzun zamandır vaktimi burada tüketiyordum ve onu ilk defa gördüğüme emindim.
"Anlatacak çok şey var ama konuşacak kimse yok öyle değil mi ?" diye sordu buz gibi soğuk bir ses tonuyla. Düşüncelerime tercüman olacak bir cümle kurmuştu. Hayatım boyunca kendimi kapalı, zifiri karanlığa bürünmüş bir kutuya hapsolmuş gibi hissetmiştim. Etrafımdakilere garip bir şekilde zarar verdiğim için kendimden nefret ediyordum. Bir gün bende zarar verdiğim insanlar gibi olacaktım. O günü tedirginlik içinde bekliyordum.
Akmamak için direnen gözyaşlarım, duygularımın tamamen körelmediğini bana hatırlattı. "Konuşmak istiyorsan başkasını bul." diye söylendim. Bulutlara saklanmaktan vazgeçip, kendini iyice gösteren güneş yüzünden gözlerimi hafif kıstım. Buradan ayrılmak istiyordum ama görünmez bir güçle olduğum yere çivilenmiş gibiydim. "Neden ?" diye sorarken lacivert bakışları kızıl kuyuda gezindi. Gözünün çevresindeki pek belli olmayan kırışıklıklar bir kum saati gibi akıp giden zamanı belirtiyordu. Ona düşen ise sadece kum saatini baygın bakışlar ile izlemekti. O kum saati onu esareti yapmıştı. Kum saati dolduğunda görünmez bir kül eşliğinde yok olacaktı. Tıpkı benim gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇELYA
Fantasía"Hiçbir ölümlü, seni benden alabilecek kadar kudretli değil." Etrafa korku saçan gizemli bir adamın rüyasına giren ve rüyasında ona sığınan bir kıza olan sonsuz sadakati Dünya'dan bağımsız bir yer olan Açelya'daki dengeleri altüst etmek için güzel...