Keyifli okumalar dilerim!
***********************
Karanlık...ne kadar süre göz kapaklarımın etkisiyle bu huysuz karanlıkta kaldığımı bilmesem de uzun, çok uzun bir süre olduğuna emindim. Ve bunu fark etmemi sağlayan midemdeki bir ağrıydı. Ama sadece midemde değildi. Yutağımda, yemek borumda da az biraz ağrı vardı. Midemde yoğunlaşıyordu. Kaşlarımı hafif çatıp gözlerimi aralarken elim refleksle mideme doğru bastırdı. Bu canımı acıtmıştı. O sırada midemin üzerinde kurumuş kan hissetmiştim. Gözlerim birden mideme kaydı. Üzerinde küçük, kandan dolayı kırmızılaşmış beyaz bir bez vardı. Midemde de ince kısa bir yarık. Kötü görünüyordu. Gerçekten de bu perişan vaziyette bir hastane sedyesine benzer bir yerde yatıyordum. Doğruldum.
Hemen solumdaki hareketliliğe baktım. Bu Falcı'ydı. Elindeki not defterine önemli olduğunu düşündüğüm şeyler yazıyordu. Benimle ilgili olduğunu düşündüm birden.
Ona meraklı ve karın ağrımdan dolayı da agresif bir bakış atarken gözleri beni buldu.
"Duru bu vaziyetin için üzgünüm. Ama ben sadece onunla olan anılarınızı kurtarmak istedim." dedi buruk bir gülümsemeyle.
Ona dediğinden anlamadığımı belirten bakışlar attım. Belki de karnımdaki ağrıdan dolayı dediğini düşünmek için beynimi yormak istemiyordum.
"Çınar'dan bahsediyorum. Onu hatırlıyorsun değil mi?" Soruyu öyle bir sormuştu ki adeta hatırlamam için can atıyordu.
Zihnim birden "o kim?" diye bir sözü dudaklarımdan çıkarmaya hazırlanırken yine aynı zihin Çınar'a dair yavaş yavaş parçalar bulmaya başladı. O parçalar bulunup bir bütün oluşturmaya başlarken "Elbette." diyebilmiştim. Sesimin kırgın çıktığını Falcı da hissetmiş ki yüz ifadesi biraz değişmişti. Kırgındım. Hatta belki de kızgın. Çünkü ona dair olan son anıyı çok net hatırlıyordum. Ona onu sevdiğimi söylediğim sırada onu unutturacak hapı bana yutturmuştu. Bunu bana nasıl yapabilmişti? Çok çaresiz, zavallı bir haldeydim. Ona sunabileceğim tek şey daha önce defalarca yaralanmış ama hiç eksilmemiş olan aşkımdı. Oysa o benim aşkımı görmezden gelmişti.
Yavaş yavaş gözlerim dolarken kafamı iki yana salladım ve yukarı bakıp gözyaşlarımın gözlerimden uzaklaşmasını bekledim. Ağlamayacaktım.
Derin bir nefes bıraktım ve kendime bilmediğim sorular yönelttim. Çınar neredeydi? Bu halde olduğumu biliyor muydu? Yoksa...yoksa çoktan canına kıymış mıydı? Düşünmesi bile kalbimi deli gibi sızlatmıştı. Sağ tarafımdaki pencereden dışarıya baktım. Hemen giriş kattaydık ve hava yarı kapalıydı. Bir eğlence havası vardı. Ah...tabi Çınar'ın doğum günü vardı.
"Falcı! O iyi mi? Aç şu lanet kapıyı!"
Çınar'ın sesi üzerine irkildim. Bu ses...bu gerçek olamayacak kadar güzel, masal gibi ses...Zaten bir volkan gibi patlamaya hazır olan duygularım taşacak gibi oldu. Ama o küçük dağın ucunu elimle resmen bastırmıştım. Avuç içim tarifsiz bir acı duysa bile duygularımı gösteremezdim.
"Açma." diye fısıldadım Falcı'ya. Bana şaşkın şaşkın baktı. "Açma." dedim tekrar. Söylediğim sözden emin olduğumu ona fark ettirmek içindi ikinci söyleyişim.
"Açsana be kadın! Onu göreceğim!"
Çınar'ın sesi ürkütücü derecede sinirli geliyordu. Sanki o kapının ardından öfke dolu, alev alev olan lacivert bakışlarını görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇELYA
Fantasía"Hiçbir ölümlü, seni benden alabilecek kadar kudretli değil." Etrafa korku saçan gizemli bir adamın rüyasına giren ve rüyasında ona sığınan bir kıza olan sonsuz sadakati Dünya'dan bağımsız bir yer olan Açelya'daki dengeleri altüst etmek için güzel...