Beni saatler boyunca ekrana kitleyen bu uzun bölümle Açelya kaldığı yerden Açelyalı okurlarım eşliğinde devam ediyor! :) Keyifli okumalar herkese! :) Sizleri seviyorum! <3
*********************
Çınar'ın dediğinden sonra boğazımı tırmalayan bir yaratığın oluştuğunu hissettim zihnimde. O yaratığın adını çok iyi biliyordum, "nefret."Güney denilen o herifi annemin onunla ilk tanışmaya başladığı zamanlarda fazla görmemiş, gördüğümde de onun olduğu ortamdan uzaklaşmayı tercih etmiştim. Beni sevmediğini biliyordum ama benden nefret etmesi bambaşkaydı. Kahretsin!
Zihnimde yeni yeni üzeri örtülen o anım canlandı. Çok iyi hatırlıyordum ki bir keresinde annem kahvaltıyı dışarıda bir yerlerde yapmak istemişti. O lüks kavramının içine girmeyen küçük teraslı restoranda kahvaltımızı yaparken yanımıza Güney gelmiş ve bize eşlik etmeye başlamıştı. Annem de makyajını tazelemek için lavaboya gitmişti, ben de Güney denilen o herifle yalnız kalmamak için ayaklanmış ve annemin peşinden gitmiştim. Geri geldiğimizde çoğu zamanki gibi sipariş ettiğim hamburger ve patateslerimi yemeye devam etmiş fakat gazozumu bitirememiştim. Çünkü tadı anlamlandıramadığım bir şekilde garip hale gelmişti. Gerçi fazla bir gariplik yoktu ama tad alma duyum çok iyiydi, gazozdan aldığım o yarım yudum akşam evde karnımı berbat hale getirmişti. Çünkü bunun başka bir açıklaması olamazdı, sorun gazozdaydı. Ama en temel sorunun Güney olduğunu yeni yeni fark ediyordum. O adam beni zehirlemeye kalkmıştı!
Kalmak istedim. Bir an önce kalkıp Üsküdar'a geri dönmek, Güney'in yüzünü kan çıkana kadar tırmalamak ve anneme gerçekleri söylemek istedim. Ama şimdilik yaptığım tek şey endişeli ifadeyle bana bakan Falcı'ya "Şu an Üsküdar'a gitme şansım var mı? Ya da yarın da olur. Pekala, bir hafta içinde Üsküdar'da olabilir miyim?" dedim.
Bunu söylerken çenem titremişti. Çok kötüydüm, gerçekten berbat hissediyordum.
"Üzgünüm Duru, sıfırıncı birimlerin böyle bir talep isteme hakkı bile yok. Ve eğer sıfırıncı birimsen ölene dek Açelya'da kalmak zorundasın, hem de hiçbir yere gitmeden."
Gözlerim doldu. Arkadaşlarım beni ararlarken onları pencerenin önünde görmemek belki de en iyisi olacaktı, ve ben yine yanlış yapmıştım. Sıfırıncı birim olmakla resmen müdirenin eline düşmüştüm, benim burada daha fazla hayatta kalmamı istemiyordu, belli.
Çınar sözlerine devam edince ikimizde bakışlarımızı tekrar ekrana çevirdik. "Bu dediğimi ne Duru'ya ne de başkasına söyleme." dedi Çınar, İblis'i açıkça tehdit ediyordu. Bunu lacivert bakışlarından anlamıştım.
"Ama neden? Haklı olduğunu bilmeli." diyen İblis, sorusuyla içimde merak ateşine su serpmeye başlamıştı. Vücudum ise bu öğrendiklerime tepki olarak hafif titriyordu.
"Zaten bir sürü kişi ondan nefret ediyor. Bir de üvey babasının ondan nefret ettiğini öğrenmesini istemiyorum."
Çınar çok net konuşmuştu. Ama bilmediği bir şey vardı ki ben çoktan öğrenmiştim. Yine bilmediği bir şey vardı ki o da öğrendiğimi gizleyecek olmamdı.
Ayaklandım. Benim için artık gitme vaktiydi. Falcı'ya "Sen de olmasan burada ne yapardım ben?" demem, onu gülümsetti.
********************
Buraya geldiğim ilk günden bu güne iyice şişmiş olan sırt çantamın yükünü neredeyse unutmuştum. Bir sürü olayın omuzlarıma bindirdiği yük torbalarının çantamı bir anlığına unutmamı sağlaması çok da anormal olmasa gerekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇELYA
Fantasy"Hiçbir ölümlü, seni benden alabilecek kadar kudretli değil." Etrafa korku saçan gizemli bir adamın rüyasına giren ve rüyasında ona sığınan bir kıza olan sonsuz sadakati Dünya'dan bağımsız bir yer olan Açelya'daki dengeleri altüst etmek için güzel...