"Aşılmasına imkân olmayan hiçbir duvar yoktur."
Anton Çebov
Bugün çıkıp California'daki şirketimi ziyaret etmek isterseniz, ofisin ortasında eski İspanyol mozaiği modelli dokuz tane deri tabure ve ve fıskiyeli bir havuzla karşılaşırsınız. Enteresan, değil mi? Evet! Keşke o taburelerin dili olsaydı da size burada olma sebeplerini anlatabilselerdi.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra sıkıntılı günler yaşıyorduk. İş bulabilmek neredeyse imkânsızdı. Kocam Jim sağdan soldan biraz para toplayıp küçük bir kuru temizlemeci açabilmişti. İki küçük bebeğimiz, karavan evimiz ve yığınla borcumuz vardı. Ve sonunda dibi gördük. Ne evin borcunu ödemek için ne de başka bir şey için paramız kalmıştı.
Üniversiteye gitmediğim için hiçbir eğitimimin, herhangi bir özel yeteneğimin olmadığını düşünüyordum. Kendime zaman ayırmaya pek vaktim olmamıştı. O sırada Alhambra Lisesi'ndeki İngilizce öğretmenim geldi aklıma. Bende bir yetenek olduğunu düşünüyordu. Gazeteci olmamı istemiş ve bana okul gazetesinde önemli görevler vermişti. 'Eğer şimdi 'Alışveriş Köşesi'ni yazmama izin verirse, en azından ev ödemelerimi çıkarırım,' diye umut ediyordum.
Ne arabam vardı ne de bebeklerime bakacak biri. Bu yüzden iki çocuğumu da kocaman bir bebek arabasına koyup, getirip götürmeye başladım. Bu arabanın bile tekerleği doğru dürüst gitmediğinden sürekli iteklemek zorunda kalıyordum. Ben çocukken evimi kaybetmiştim. Çocuklarımın da bunu yaşamasına izin veremezdim, çalışmak zorundaydım.
Gazete bürosuna gittim ama burada benlik bir iş olmadığını söylediler. Onlara 'Alışveriş Köşesi' için reklam toplarsam bana komisyon verip veremeyeceklerini sordum. Bu konuda anlaşmıştık ama oradakilerin hepsi, bu bebek arabasını öteye beriye en fazla bir hafta sürebileceğimi düşünüyorlardı. Ama yanıldılar.
Bu gazeteye reklam bulma girişimim işe yaramıştı. Ev ödemelerimizi yapabilecek kadar para kazanıyordum. Daha sonra kocam Jim bana eski bir araba buldu ve bunu satın aldık. Öğlen 3'ten sonra çocuklara bakacak bir de lise öğrencisi bulduk. Saat 3 olduğu gibi gazeteleri alıp, evden çıkıyordum.
Yağmurlu, soğuk bir günde gittiğim bütün kapılardan geri çevrildim. Sebebini sorduğumdaysa, Ticaret Odası'na başkanlık yapmış ünlü ilaç şirketinin müdürü Ron Halman'ın bana reklam vermediğini söylediler. Şehirdeki en ünlü ecza şirketi ona aitti. İnsanlar onun fikirlerine çok önem veriyordu. 'Reklamlarınızda bir sorun var demek ki,' diye düşünüyorlardı.
Kalbim duracaktı neredeyse. Almam gereken bu dört reklamın parasıyla ev ödemesini yapmam gerekiyordu. Gidip Bay Halman ile bir kez daha görüşmeye karar verdim. Herkes onu seviyor ve ona saygı duyuyordu. Bundan önceki görüşme çabalarımda başarılı olamamıştım ama eğer ondan bir reklam alabilirsem, herkesin de güvenerek reklam vermeye başlayacağını biliyordum.
Bu sefer ecza şirketine gittiğimde orada, reçetelerin onaylandığı blokta duruyordu. En güzel gülümsememi yüzüme takıp, elimdeki örneği kaldırarak yanına gittim. "Bay Halman, bu benim için çok önemli. Herkes sizin görüşlerinize değer veriyor. Lütfen, yalnızca bir dakikalığına yaptıklarıma göz atabilir misiniz?"
Bay Halman hiçbir şey söylemeden ağzını kıvırdı ve hayır anlamında başını salladı. O anda yıkılmıştım. Bir anda reklam vermeyi reddeden herkesin onun hayır cevabını gördüğünü düşündüm.
O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordum ki; şirketin önündeki fıskiyeli havuza kadar zar zor yürüdüm. Araba kullanacak hâlde değildim. Kafeden bir şey almadan da havuzun önünde oturmak istemiyordum. Cebimdeki bozukluklarla bir kutu vişne suyu aldım. Umutsuz bir şekilde ne yapacağımı düşünüyordum. Çocuklarım da benim gibi evsiz büyümek zorunda mı kalacaktı? Öğretmenim beni gazeteciliğe boşuna mı sürüklemişti? Gözyaşlarımı tutamıyordum.
Yanımda oturan kadından gelen bir sesle yerimden sıçradım. "Ne oldu sana tatlım?" demişti kadın, sevecen ve tatlı bir ses ile. Ona neler olduğunu anlattım ve "Herkesin fikirlerini önemsediği insan Bay Halman ise, benim yaptığım işlere bakmaya 5 dakikasını bile ayırmadı," diyerek konuyu bağladım.
"Ver bakayım şu gazetenin bir örneğini," dedi kadın. Gazeteyi eline alıp, dikkatle inceledi. Sonra olduğu yerden kalktı ve Bay Halman'ın olduğu yere doğru seslendi: "Ron Halman, buraya gelir misin?" Evet, bu kadın Ron Halman'ın karısıydı.
Ron'a bana reklam vermesini söyledi ve bana diğer dört iş sahibinin kimler olduğunu sordu. Her birini tek tek arayıp görüştükten sonra bana sarıldı ve beni beklediklerini, gidip reklam görüşmelerimi yapabileceğimi söyledi.
Ron ve Violet Halman bizim aile dostlarımız oldular. Fıskiyeli havuzun kenarındaki taburelerde yapılan o konuşma hayatımı değiştirdi. Şimdi 285 çalışanımla 4000 anlaşmalı şirkete reklamcılık hizmeti veren 4 şubeli bir ajansım var.
Bu büyük olaydan birkaç yıl sonra Bay Halman şirketini yeniden dekore ettirdiğinde, kocam Jim fıskiyeli havuzun kaldırılacağını duydu ve onu satın alıp, odama koydurdu. Şimdi burada olsanız fıskiyeli havuzun başındaki deri taburelerde size birer vişne suyu ikram eder ve düşlerinizden asla vazgeçmemenizi öğütlerdim.
Bir hedefteki en kilit isimle iletişim kurmanın ve ısrarcı olmanın faydalı olduğunu söylerdim. Ve en son olarak da şu özlü sözü aklınızdan çıkarmamanızı tavsiye ederdim: 'Başarısız olmak mı? Ben o duyguyu hiç tatmadım. Benim yaşadıklarım yalnızca birkaç talihsizlikti.'
"Bir zaferin şartları her zaman çok basittir:
Bir süre için çalışın,
Bir süre tahammül edin,
Her zaman inanın
ve Hiçbir zaman geri dönmeyin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya Kokulu Hikâyeler
Short StoryUmudunu yitirme, Şu hayatta bir şeyin bitişi her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur.