"Keşke sen ben olsan;
seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan,
Keşke ben sen olsam;
bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam."Özdemir Asaf
Sakin bir yolda ilerlerken, 'Taze Limonata' tabelasını görüp durdum. Küçük bir büfe ya da market beklerken önünde durduğum yerin bir ev olduğunu fark ettim. Verandada yaşlı bir adam oturuyordu. Arabadan indiğimde etrafta başka kimse yoktu. Yaşlı adam bana bir bardak limonata doldurup, yanındaki boş sandalyeyi gösterdi. Etrafındaki uçsuz bucaksız tarlası, güneşi ve gökyüzüyle burası oldukça sakin bir yerdi.
Havadan sudan bahsettikten sonra ona yapmakta olduğum gezi hakkında bir şeyler anlattım. Bana bir ailem olup olmadığını sordu. Yeni evlendiğimi ve çocuk sahibi olmak istediğimizi söyledim. Ailenin birileri için hâlâ bir önemi olduğunu duymaktan memnun kalmıştı. Ve sonra bana kendi hikâyesini anlatmaya başladı.
"Ailelerle ilgili özel bir durum var. Bir eş, çocuklar, sahibi olduğun bir ev... Doğru bir şeyi yapmanın huzurunu yaşıyorsun. Senin yaşında olduğum zamanları hatırlıyorum da...
"Evlilikte şanslı olacağımı hiç düşünmezdim. Hayattaki en mükemmel aileye sahip değildim. Ama azmettim. Annem de babam da beni çok severdi; benim için hep iyiyi düşündüklerinden şimdi emin olabiliyorum ancak. O zamanlar çok zordu. Birçok gece yatağa girip bir boşanma yaşamak istemediğime ikna ediyordum kendimi. 'Bir eş? Çocuklar? Neden bu maceraya atılayım ki?' diye düşünüyordum. Sonu boşanma olabilecek bir sürece girme riskini göze alamıyordum.
"Bir genç olarak yeni duyguları keşfetmeme rağmen aşka inanmıyordum. Birine hayranlık duyulabileceğine ama aşk diye bir şeyin var olmadığına inanıyordum. Bir arkadaşım vardı. 8. sınıftayken benden hoşlanıyordu. Nasıl hissettiğimizi birbirimize söylemekten korktuğumuz için yalnızca konuşuyorduk. Sonra o en iyi arkadaşım oldu. Bütün lise yıllarımız boyunca da çok yakındık.
"Onun da ailesiyle problemleri vardı. Yardımcı olmaya çalışıyordum. Onu koruyup kollamak için elimden ne geliyorsa yapıyordum. Çok akıllıydı hem de güzeldi. Herkes onunla evlenmek istiyordu. Ama şimdi aramızda kalacağına göre rahatça söyleyebilirim ki ben de onunla bir gelecek istiyordum.
"Bir kez randevuya çıkmayı denedik ama işler öylesine karıştı ki dokuz ay boyunca görüşmedik. Sonra bir gün sınıfta cesaretimi toplayıp, ona bir not yazdım ve o da karşılık verdi. Böylece aramız tekrar düzelmişti. Ama sonra üniversiteye gitti."
Anlatırken bir yandan da bardaklarımıza limonata dolduruyordu.
"Babası orada yaşadığı için, Minnesota'daki bir üniversiteye gidiyordu. Bense beyzbol oynamak istiyordum. Birçok yerden ret cevabı aldıktan sonra Minnesota'daki küçük bir okul beni kabul etti. Oldukça ironik bir durumdu. Ona haberi verdiğimde ise gözyaşlarını tutamamıştı.
"Böylece görüşmeye başladık. Artık beraberdik. Beni reddetmesinden çok korkmuştum ama ilişkimiz gittikçe ilerlemeye başladı. Üniversiteden sonra beyzbol oynamaya devam ettim ve o tatlı kadınla evlendim. Bunu başarabileceğime hiç inanmamıştım."
"Çocuklarınız oldu mu?" diye kestim sözünü.
"Dört tane hem de! Onları okula gönderdik, hayatlarıyla nasıl başa çıkacaklarını öğrettik. Şimdi hepsi büyüdü tabii. Kendi çocukları bile var. O zamanlarda bile yaşamaya değer bir hayat sürdüğümün farkındaydım.
"Çocuklar evden uzaklaşınca biz de eşimle tatillere gittik. Yeniyetme âşıklar gibi el ele tutuşuyor, dolaşıyorduk. Yıllar geçtikçe ona olan aşkım büyüyordu. Kavga da etmedik mi? Ettik tabii ama dengeyi kurmayı da bildik.
"Karıma duyduğum aşkı kelimelere nasıl dökerim inan ki bilmiyorum. Bu aşk hiçbir zaman azalmadı, yılmadı. Zaman geçtikçe kuvvetlendi. Hayatımda yaptığım ve pişman olduğum birçok hata var ama eşimle evlenmek kesinlikle bunlardan biri değil.
"Hayat bazen çok zor olabiliyor. Bugünkü hayatın akışını anlamak için biraz yaşlanmış da olabilirim ama geriye dönüp baktığımda görüyorum ki bu dünyada aşktan daha kuvvetli hiçbir şey yok. Para, nefret, açgözlülük, tutku... Hiçbiri aşktan daha kuvvetli değil. Kelimeler bunu anlatamaz. Şairler ve yazarlar denemiştir anlatmayı ama imkânsız. Her aşk kendi tadındadır ve asla anlatılmaz. Karımı çok sevdim görüyorsun. Onunla birlikte mezara girdiğimde bile aşkımız ilk günkü gibi capcanlı kalacak."
Elimizdeki boş bardaklara baktı. "Seni burada planladığından uzun tuttum evlat," diyerek özür diledi. "Umarım limonatayı beğenmişsindir. Giderken de aklında bulunsun: Eşini ve çocuklarını her gün bütün kalbinle sev. Bunu ne zaman kaybedeceğini asla bilemezsin."
Arabama doğru yürürken sözlerinin ne kadar etkili olduğunu düşünüyordum. Yıllar önce karısını kaybetmiştir diye düşündüğüm bu adam hâlâ büyük bir aşkla eşine bağlıydı. Bunları anlatmak için sıradan bir ziyaretçiyi seçmesi ise ne kadar yalnız olduğunu gösteriyordu.
Tekrar yola koyulduğumda, yaşlı amcayı düşünmeden edemiyordum. Birden içtiğim limonatalar için bir şey ödenmediğimi fark ettim ve geri döndüm. Geldiğimde evin önünde bir araba duruyordu. Bir başkasının daha burada mola vermesine şaşırmıştım.
Verandaya doğru yürüdüm. Yaşlı adam ortalıkta değildi. Parayı oturduğumuz masadaki saksının altına yerleştirirken camdan içeriye baktım. Ve işte yaşlı adam oradaydı. Oturma odalarının ortasında eşiyle dans ediyordu.
Bir anda fark ettim ki yaşlı adam eşini kaybetmemişti. Kadın sadece o öğlen orada değildi.
Bu yaşadığım olaydan sonra birkaç yıl geçti ancak hâlâ durup durup, o yaşlı çifti düşünüyorum.
Onların yaşadığı gibi bir hayat yaşayıp bu uğuru evlatlarıma, torunlarıma da geçirmek istiyorum. Ve bir gün eşiyle birlikte salonun ortasında dans eden, hayattaki en büyük gücün aşk olduğunu bilen bir büyükbaba olmayı diliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya Kokulu Hikâyeler
Cerita PendekUmudunu yitirme, Şu hayatta bir şeyin bitişi her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur.