"Aile hayatının güzelliği gibi hiçbir şey yoktur."Oscar Wilde
"Dede, lütfen gel," dedim gelmeyeceğini bilerek. Kirli mutfak penceresinden dolan soluk bir ışıkta, kalın kolları formika masanın üstünde, duvara bakarak, pamuklu sentetik sandalyesinde kaskatı oturuyordu. Hem gerçek hem hayali hatıralarıyla hırçın ve huysuz bir İtalyan erkeğiydi. Hırçın olduğunda, homurdanarak cevap verirdi. Bana da hiçbir şey ifade etmeyen homurtusuyla cevap verdi.
"Haydi dedeceğim," diye yalvardı altı yaşındaki kız kardeşim, Lorie. "Senin de gelmeni istiyorum." Benden 21 yaş küçük olan kız kardeşimin aileye müthiş bir katkısı vardı. "Sadece senin için en sevdiğin kurabiyeyi yapacağım. Annem bana kolayca öğretebileceğini söyledi."
"Son dört yıldır akşam yemeğinde bize katılmıyorsun, artık geçmişi geride bırakma zamanının geldiğini düşünmüyor musun?" diye destekledim kardeşimi.
Bu seneler boyunca tüm aileyi korkutan aynı kızgınlıktaki o parlak mavi gözleriyle bana baktı. Bu gözler beni korkutamazdı. Bir şekilde onu tanıyordum. Belki de bu anlayışımın sebebi benim de ona benziyor olmamdı.
Lorie hâlâ ikna etmeye çalışarak konuşup duruyordu. Ne kadar umutsuz bir durumda olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
Kalktım ve arka bahçeye bakan pencereye doğru yürüdüm. Bu kış güneşinde karmakarışık bahçe büyümüş kökler ve yabanileşmiş otlarla hassas gri görünümündeydi. Dedem önceden burada mucizeler yaratırdı, kendi iç doğasının bir temsilcisi olarak belki de. Ama büyükannem öldükten sonra, bahçeyi kendi haline bırakmıştı.
Pencereden bakarken, derin bir hüzünle onu inceledim. O asil çenesinden kalın, yuvarlak ellerine kadar, hakkındaki her şey acımasız hayat şeklini yansıtıyordu: 13 yaşından beri bin bir çeşit işte, birçok zorlukla çalışmıştı. Hiç de kolay bir yaşam değil.
Yanaklarından öptüm. "Dede şimdi gitmemiz gerekiyor. Gelmeye karar verirsen, seni alırım." Eski piposunu çekip, ileriye doğru bakarak, taş gibi oturdu.
Birkaç gün sonra Lorie, bana dedemin adresini sordu.
"Ne için?" dedim.
Bir kâğıdı düzgünce mavi zarfın içine yerleştirdi ve, "Ona hediye göndermek istiyorum. Kendim yaptım," dedi.
Hepsini yazabilsin diye her sırada duraksayarak adresi söyledim. Her harfi düzgün ve yuvarlak bir şekilde yazmaya odaklanarak yavaşça yazdı. Bitirdiğinde kalemi bıraktı ve ciddi bir şekilde, "Kendim postalamak istiyorum. Beni götürür müsün?" dedi.
"Sonra hallederiz, tamam mı?"
"Şimdi yapmam gerekiyor. Lütfen?"
Hemen gidip posta işini hallettik.
Şükran gününde, lezzetli makarna sosunun kokusuyla geç bir saatte uyandım. Annem mantı, hindi, brokoli, tatlı patates, kızılcık sosu, İtalyan ve Amerika geleneklerinin karışımı olan özel bir akşam yemeği hazırlıyordu. "Sadece dört kişilik yere ihtiyacımız var, Lorie," diyordu ben mutfağa girerken.
Lorie başını salladı. "Hayır anne, beş taneye ihtiyacımız var, dedem de gelecek."
"Ah, tatlım," dedi annem.
"Geliyor," dedi kızarak. "Biliyorum, gelecek."
"Lorie anlamaya çalış. Gelmeyeceğini biliyorsun," dedim. Onun bütün gününü hayal kırıklığıyla mahvetmesini istemiyordum.
"John, bırak," dedi annem Lorie'ye bakarak. "Fazladan bir sandalye daha koy."
Babam içerden geldi. Masayı hazırlarken Lorie'ye bakarak, elleri ceplerinde kapıda durdu.
Sonunda akşam yemeğine oturduk. Bir süreliğine sessiz kaldık. Sonra Lorie'ye bakarak, annem, "Sanırım artık başlamalıyız, değil mi Lorie?" dedi.
Kardeşim kapıya doğru baktı, çenesini ovdu, başını eğdi ve, "Allah'ım lütfen sen bizi koru. Dedeme de yardım et ki yemeğe yetişebilsin. Lütfen, amin," diye dua etti.
Birden kapıda bir kilit sesi duyuldu. Lorie heyecanla kalktı ve koridorda koştu. Kapıyı açtı ve, "Dedee!" dedi.
Dedem, sahip olduğu tek siyah, parlak takımının içinde, siyah fötr şapkası bir elinde, kahverengi çantası diğer elinde dimdik duruyordu. "Kabak tatlısı getirdim," dedi, çantasını tutarak.
Birkaç ay sonra, sessizce uykusunda öldü. Kıyafetlerini temizlerken, içinde kıvrılmış kâğıt bulunan mavi bir zarf buldum. Etrafında beş sandalyesiyle durak mutfak masamızın bir çocuk çizimiydi. Sandalyelerden biri boştu. Diğerleri anne, baba, John ve Lorie olarak etiketlenmişti. Her birinin yanına kalpler çizilmişti ama bütün kalpler kırıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya Kokulu Hikâyeler
Короткий рассказUmudunu yitirme, Şu hayatta bir şeyin bitişi her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur.