"İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki; dil onları telaffuz edemez."Kızılderili Atasözü
Hava inanılmaz soğuktu. Çatılardan sarkan buzlar saçaklar altından geçenleri, yerdeki doğal buz pisti de üzerinde yürüyenleri adeta tehdit ediyordu. Kuzey rüzgârının soğuk getiren esintisi karın küçük girdaplar halinde yağmasına olanak sağlıyordu.
Ve ben böyle bir havada kasabanın Toplantı Salonu'nda kadınlara kışın çocuk bakımı ve korunması hakkında bir seminer verecektim. Aslında böyle bir havada insanın hasta olup eve kapanası ve özel yapım anne çorbasını sıcak sıcak içesi geliyordu ama... Hem de haber kanalları dışarıya çıkmamayı öğütlerken. Ben yine de profesyonelliğime uygun olarak, kariyerime karlar altında da devam etmeliyim.
Arabamdan inip zorlukla basamakları tırmandım ve salona ulaştım. İçeride benim gibi, kendilerini hastalığa teslim etmeyip annesinin özel çorbasını beklemeyen yüzlerce kişi vardı. Hepsi benden bir şeyler anlatmamı bekliyordu. Zaten böyle bir havada da sıcak bir ortamda konuşmaktan başka ne yapılabilirdi ki?
Ama sonunda yine unutkanlığıma yenik düştüm ve soğuklukla yüzleşerek dışarı çıkmam gerekti... Kablosuz yaka mikrofonum için yanıma pil almayı unutmuşum --ki her zaman çantama birkaç tane atmak aklımdan geçer.
Üzerimdeki incecik takım elbise ve takım elbiseme uygun yüksek topuklu ayakkabılarımla, ayaklarımın buz tutmuş haline aldırmadan, kayarak en yakın markete doğru yola koyuldum. Annem beni bu havada, bu ayakkabılarla buzun üzerinde yürürken görse, bir de üzerine her attığım adımda biraz daha yukarı çıkan pantolonumu görse... Neyse ki yakınlarda değil.
Yağan yoğun kara rağmen, yaklaşık 10 metre ileride bir market tabelası gördüm. Her solukta ciğerimi yakan soğuk havaya ve buz pateni gibi kayan ayakkabıma rağmen oldukça hızlı yürüyerek kendimi markete attım. Kapıyı açarken çıkan çan sesi beni her ne kadar çocukluğuma götürse de konferans salonunda bekleyen yüzlerce katılımcımı düşünüp hayal dünyasından gerçek dünyaya ani bir geçiş yaptım. Kasada hafif şişman, kırmızı yanaklı, üzerindeki pembe önlüğün yakasında 'Sam' yazan güler yüzlü bir kadın vardı. Sam'in, Samantha'nın kısaltılmışı olduğunu düşünerek, pil reyonuna doğru hızla ilerledim.
Bu arada marketin içinde, arka tarafta yaşlı bir adam gördüm. Üzerinde sadece eski bir ceket vardı. Bu havada evden çıkması için aklını kaçırması lazım diye düşündüm. Ama buraların kuru soğuğuna dayanamayıp, ısınmak için girilen yerlerin başında marketler gelirdi. Buralar, onlar için en güzel sığınaklardan biriydi. Bu adamın da böyle ısınmak için içeri girip oyalandığını düşündüm. Ama manav reyonuna doğru yürüdü ve bir elma aldı ve kasaya doğru ilerledi.
Sadece bir elma?
Bu havada, çok ciddi gereksinimi olmadan sokağa çıkılmaması gereken bir havada sadece bir elma için mi dışarı çıkmıştı? Evet, bu adam kesinlikle aklını yitirmişti.
Ama benim almam gereken bir pil, beni bekleyen yüzlerce insan, vermem gereken bir seminer ve bu soğuk havada ince topuklu ayakkabılarla yürümem gereken bir buz pisti vardı. Şimdi bu adamı ve yaptıklarını düşünecek halde değildim.
Kasaya doğru ilerlemeye başladım. Ama nasıl olduysa oldu ve yaşlı adam benden önce kasaya vardı. Sam adamın yüzüne bakıp, sıcacık gülümsedi. Adam hiçbir şey demeden Sam'in yüzüne bakıyordu. Aldığı bir elmayı Sam'e uzattı. Sam yaşlı adamın aldığı elmayı kasaya işledi.
Adam o kadar yaşlı, bitkin ve üşümüş görünüyordu ki; bu elmayı almak için sokağa çıktığına inanamıyordum. Sanki yarına çıkmayacak gibi görünüyordu. Adam cebinden çıkardığı birkaç kuruşu Sam'in önüne bıraktı. Sam dikkatlice parayı sayarak fazlasını adamın avucuna koydu.
Bense bu arada bekliyor, bekliyor, bekliyordum. Adam hayatına ağır çekim devam edebilirdi ama benim oldukça acelem vardı.
Sam adamın elmasını bir poşete koydu, ve poşetin tutma yerlerini üst üste getirerek adama uzattı. Adam titreyen, kırış kırış ve soğuktan kızarmış elini Sam'e uzattı. Sam poşeti adamın bileğine geçirdi ve elini avucunun içine aldı. Ardından diğer elini de. Sam'in yüzündeki gülümseme genişledi. Pembe yanakları belirginleşti, parlayan gözleriyle adamın gözlerine bakarak adamın ellerini ısıttı. Sonra adama, "Bay Osteen, dışarısı çok soğuk ve yerler buz. Lütfen çok dikkatli olun ve yavaş yürüyün," dedi her kelimenin üstüne basa basa. Adam yine cevap vermiyordu. Sam devam etti. "Yarın sizi yine bekliyor olacağım."
O an anladım. Bay Osteen sadece vücudunu ısıtmak için değil, yaşlı ve yorgun yüreğini de ısıtmak için buraya geliyordu. Sam'in yaptığı bu hizmet, şimdiye kadar gördüğüm en iyi hizmetti. Bunu Sam'e de söylediğimde de Sam biraz da alınarak, "Bu bütün insanlara davranış şeklim, sadece Bay Osteen'e özel değil. Çünkü bütün insanların yüreklerini ısıtmak gerek; yaz ya da kış fark etmez..."
Bense semineri unutmuş, oyalanıyordum. Hızlıca salona gitmem lazımdı. Orada yüreklerini ısıtmamı bekleyen yüzlerce insan vardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/165218278-288-k166610.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya Kokulu Hikâyeler
Short StoryUmudunu yitirme, Şu hayatta bir şeyin bitişi her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur.