Aşkı Anımsamak

15 2 0
                                    


"Sözleriniz yürekten gelmedikçe, hiçbir zaman iki kalbi birleştiremezsiniz."

Goethe

"Yardımcı olabilir miyim?" diye sordum.

Aslına bakarsanız bu, ikinci işimdi. Ama üniversite eğitimimi sürdürebilmem için değerdi doğrusu. Birinci işim, insanların evlerine telefon edip, bir dergiye abone olmak isteyip istemediklerini sormaktı. Bu telefonları akşam beşle, gece on arasında yapmak zorundaydım ve aradıklarımın çoğu durumdan pek hoşnut olmuyordu; çünkü ya yemeklerini ya da  aile yaşamlarını bölüyordum. Crandle's mağazasındaki işim daha farklıydı. Hem çalışıyor hem de eğleniyordum açıkçası. Buradaki işim, çok kaliteli dokumalardan yapılmış, şık ve pahalı giysileri düzeltmek ve bu giysileri, elleri manikürlü, saçları yapılı ve bu tür giysileri almaya gücü yetecek, şık kadınlara satmaktı.

"Pardon," dedi kibar bir sesle. Otuz beş yaşlarında, çok hoş bir kadındı. Üzerinde sarı renkli yazlık bir elbise, ayaklarında ise sandalet vardı. Kızıl saçları bukleler halinde omuzlarına dökülüyordu.

"Önümüzdeki hafta sonra eşimin eski okul arkadaşlarının bir toplantısı var, çok güzel görünmek istiyorum o gece," dedi. "Geçen ay geldiğimde şeftali rengi, çok hoş ipek bir elbise beğenmiştim. Çok pahalıydı ve hamilelikten kalan kilolarımı çok iyi saklayamadığı için, almaktan vazgeçmiştim. Fakat elbiseyi o kadar beğendim ki, hemen diyete başlayıp epeyce kilo verdim. Yemeğe pek fazla zaman kalmadığı için, şimdiden başladım bir giysi bakınmaya. O elbiseyi bulacağımı umuyordum, gerçi o kadar güzel bir elbise hemen satılır, biliyorum ama yine de belki şansım vardır diye düşündüm. Belki elinizde ona benzer başka bir şeyler de vardır."

"Bakalım o elbise hâlâ elimizde duruyor mu," dedim. Kusursuz bir biçimde askılara asılmış olan dört sıra elbiseye birlikte göz gezdirdik ama istediği elbise yoktu. Gerçekten de düş kırıklığına uğradığını görebiliyordum gözlerindeki ifadeden. Derin derin iç çekti.

Yardımcı olabilmek ve biraz olsun bu hoş hanımı rahatlatabilmek amacıyla, "Birkaç gün önce yeni ipek giysilerimiz geldi," dedim. "Onları görmek ister misiniz? Belki benzer bir şey ya da daha çok beğeneceğiniz bir elbise bulabiliriz." Onu yeni yerleştirdiğimiz giysilerin olduğu bölüme götürdüm. Uzun ve güzel parmaklarıyla her birine tek tek dokunarak baktı.

"Ah, o elbiseyi bir görmeliydiniz," dedi gülümseyerek. Diğer giysilere bakarken, uzun uzun bana hâlâ birkaç hafta önce beğendiği o elbiseyi anlatıyordu. Birden o elbisenin depoda olabileceği aklıma geldi. Yeni elbiselere yer açmak için, bedenleri kalmayan elbiseleri depoya kaldırmıştık.

"Bedeniniz?" diye sordum.

"Otuz sekiz," diye yanıtladı.

"Sizi biraz bekleteceğim ama emin olmak için önce bir depoya bakacağım," dedim.

Döndüğümde, bir sandalyeye oturmuş, sabırla beni bekliyordu. Belli ki, şeftali rengindeki, düğmeleri kumaş kaplı elbiseyi çok beğenmişti. Uzun uzun anlattığı elbiseyi elimde görünce, yüzünde mutlu bir ifadeyle hemen oturduğu yerden kalktı. Eliyle ağzını kapatıyordu.

"Aman Tanrım," dedi heyecanla. "Evet, bu elbise!"

"Otuz sekiz beden!" dedim elbiseyi uzatırken. "Üstelik başka bedenleri kalmadığı için indirime girmiş. Yüzde 40 daha az ödeyeceksiniz!"

Manolya Kokulu HikâyelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin