Kafamı kaldırıp sık ağaçların oluşturduğu manzaraya bakıyorum. Gökyüzünün maviliği, yeşillerin arasından kesik kesik gözüküyor. Rüzgar ılık ve hafif eserek yaprakları hareketlendiriyor.
Nerede olduğumu biliyorum. Birazdan göreceklerimi de...Rüzgar sanki biraz sonra göreceklerimi haber verircesine şiddetleniyor ve sesi kulaklarıma doluyor.
Önümden küçük çocuk hızla geçiyor. O kadar hızlı koşuyor ki takip etmekte gözlerim zorlanıyor.
"Hey, beni bekle!"
Ardından ona yetişmeye çalışan küçük kızın peşinden ben de gidiyorum. Kızın sık nefesleri ve hızlı atan kalbini duyabiliyorum.' Nedir kalbini bu kadar hızlı attıran?'diye soruyorum kendi kendime. 'Hızlı koşman mı yoksa ona yetişemeyeceğinin korkusu mu?'
"Hadi ama Maymuncuk. Çok yavaşsın!"
Çocuğun söylediği cümle kızın durmasına sebep oluyor. Cümlesi kıza bir şeyi hatırlatıyor. Kafasını kaldırıp yukarı bakıyor. Ağaç dallarına... Yüzünde bir gülümseme oluşuyor.
'Çabuk' diye geçiriyorum içimden. 'Hızlı ol yoksa ona yetişemeyeceksin!'
Tek hamleyle kendisinden oldukça yüksekte olan dala zıplayıp kendini yukarı çekiyor. Dallarda sıçrayarak ilerliyor. Tıpkı çocuğun ona seslendiği maymun gibi...
Dallar hızlı ve kestirmeyle çocuğa yaklaşmasını sağlıyor. Ama yeteri kadar değil. Çocuk hala onun oldukça uzağında.
'Hızlan' diye bağırıyorum. 'Lütfen.'
Çocuk iki ağacın kapamaya yüz tuttuğu delikten geçerek gözden kayboluyor. Kız çocuğun kestirme yolu kullanmasına sinirleniyor ve hırsla dudaklarından bir çığlık kopuyor.
Kalp atışlarımı kulaklarımda hissedebiliyorum. Sanki bütün organlarımın çalışırken çıkardığı sesleri duyabiliyorum. 'Haydi.' Diye bağırıyorum. Sesim kulaklarıma ulaşmıyor. Sesimi kimse duymuyor.
Kız ağaçtan atlıyor fakat atladığı dal tahmin ettiğinden daha yüksek. Yere sert çarpıyor ve kendini korumak için ellerini kullanıyor. Sağ elinin baş ve işaret parmağının arasına sivri dal parçası giriyor. Sanki benim elime batmışçasına elim sızlıyor. Kızın ağzından güçlü bir inleme dökülüyor. Fakat adrenalin acıyı yaşamasını engelliyor ve çocuğun kullandığı kestirmeye doğru koşuyor.
Peşinden koşuyorum. Kız iki ağacın arasındaki boşluğa eğiliyor. Ona yetişmeye çalışıyorum. Bütün bedenim hareket ediyor ama etrafımdaki her şey bir göl kadar durgun.
'Hayır.'diye çığlık atıyorum.
Kız gözden kayboluyor. Bütün gücümle koşmaya çalışıyorum. Koşu bandında gibi olduğum yerde sayıyorum. Çığlıklarım bir hiçe karışıyor, rüzgar bana uğramıyor. Havada asılı gibiyim. Ne kadar hareket edersem o kadar yükseliyorum. Boşluğa kadar... Hiçliğe kadar...
'Hayır.'diye son bir yakarış kopuyor dudaklarımdan. Ve son bir ümit...'Lütfen.'
Nefes nefese doğrulup ellerimle başımı sıktım. Şiddetli ağrı sanki başımı sıkarsam gidecekti. Gözlerimi açıp etrafıma baktım. Oda karanlıktı. Henüz sabah olmamıştı. Saate bakmadım. Sadece karşımdaki dolabı izleyerek nefesimin düzene girmesini ve vücut ısımın düşmesini bekledim. Böylelikle ağrı biraz daha hafifleyebilirdi.
Sol elim, sağ elimdeki baş parmağım ve işaret parmağımın arasında olan pürüzlü ize gitti. Parmağımı izin üzerinde bir süre gezdirdim. Fiziksel acı o yarayı aldıktan kısa süre sonra geçmişti. Fakat tıpkı sonrasında vücudumda kalan bu iz gibi ruhumdaki acı yerini koruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON SÜVARİ -Kızıl Ejder
Fantasy"Karanlıktan korkar mısın?"dedi sorusunu yineleyerek. "Demek karanlığın kendisi sensin ve karanlık asla seni korkutamaz."dedim onun söylediklerini tekrar ederek. Kibirle çürük dişlerini göstererek sırıttı. "Karanlık benim!" "Peki o halde. Sorumu değ...