Ormanın sessizliği aramızda büyürken ilk defa gerçekten merak ederek ona sordum;
"İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun?"Yüzünden silmediği -özellikle benimleyken- öfke yavaşça soldu ve zihninin derinliklerinde o ilk tanıştığımız ana gittiğini hissettim. Geçmişi düşünüyor ve şu anda o anı yaşıyordu. Ama bu onun açısıydı. Acaba ikimizin anısı karşılaştırılsa ne kadar farklılık olurdu? Bunu gerçekten de merak etmiştim.
"Evet, malesef hatırlıyorum."
İfadesi tekrar öfkeye dönmek üzereydi. Ya da bir süre sonra nefretle bakacaktı çünkü benimle fazla uzun süre birlikte kaldığı zaman genelde bu oluyordu. Onu belki de hiç anlamayacaktım."Öyleyse şu anki anımızla olan benzerliğini de fark etmişsindir?"dedim sorarcasına. Açıkçası ne tepki vereceğini merak ediyordum. Küçük Jasmine ile şimdiki arasında ne kadar büyük bir fark vardı?
"Yanlış hatırlamıyorsam şimdiki halinden çok daha kötü durumdaydın."dedi sırıtarak. Bir yandan da üzerimi incelemeyi ihmal etmemişti.
Aynı şekilde karşılık verdim.
"Ben de yanlış hatırlamıyorsam sen kısa bir süre sonrasında benden de kötü duruma gelmiştin."Dudağı düz bir çizgi halini alırken sonunda şimdiye kadar sakladığı nefretin kırıntıları yüzüne serpilmişti.
"Şimdi şöyle yapacağız. İki seçeneğin var."dedim.
"Seçenek mi?"
Kafamı salladım. Yeterince sabredersem belki bugün iyi bitebilirdi.
"Ya işim bitene kadar benimle yürüyüp bu ormandan kolayca çıkarsın ya da çıkışı kendin bulursun."Dişlerini sinirle sıktı.
"Nereden gideceğimi söylemen yeterli.""Sonrasında da ne olur söyleyeyim zira zaten daha önceden başımıza geldiği için biliyor olmalısın. Ben sana doğru yolu gösteririm sense oradan giderken korkunç dengenle kendini gülünç duruma düşürürsün. Sonunda çıktığındaysa bütün suç benim olur. Son."
Dudağının sağ köşesi ve tek kaşı hafifçe yıkarı kalktı. "Ne yani, amacın intikam almak mı?"
"Ne yani, o gün yalan söylediğini itiraf mı ediyorsun?"
Yüzünde hiçbir mimik olmaksızın baktı. Ne öfke ne nefret ne de alay vardı. Belki de ilk defa dürüsttü.
"İtiraf edecek bir şeyim yok."
Ya da kısa bir süreliğine de olsa ben dürüst olacağına inanmıştım.
"Peki öyleyse. Kararını verdin mi? Sonsuza kadar seni burada bekleyemem. Hem partiye yetişmek istiyorsan acele etmen gerekiyor."
"Umarım işin çok uzun sürmez."dedi dişlerinin arasından. Bir an için kaybolan ifadeleri yine yüzünde can bulmuştu.
Sırıttım.
"Elbette."—-
"Bunun bedelini ödeyeceksin!"
Gülmemek için kendimi tuttum. Öfkeli adımlarla uzaklaşmasını keyifle izledim.
Belki de arkasından teşekkür etmeliydim çünkü onun sayesinde ormanın büyük yarısını dolaşmış ve o yolların hepsini aklıma kazımıştım. Fakat itiraf etmeliydim ki dengesi küçüklüğünden bu yana bir hayli gelişmişti. Ormanda yürümekten eskisi kadar zorlanmıyordu ama gariptir ki bir türlü ormanla anlaşamıyorlardı. Sürekli takılıp durmasının başka bir sebebi olmalı diye düşünmeye bile başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON SÜVARİ -Kızıl Ejder
Fantasi"Karanlıktan korkar mısın?"dedi sorusunu yineleyerek. "Demek karanlığın kendisi sensin ve karanlık asla seni korkutamaz."dedim onun söylediklerini tekrar ederek. Kibirle çürük dişlerini göstererek sırıttı. "Karanlık benim!" "Peki o halde. Sorumu değ...