Bölüm Altı

19.8K 638 33
                                    

“Geç kalmayacağım!”

 O gün kahkahalarımız son bulduğu an sadece bir kereliğine, bu mesele için ona güvenmem gerektiğini söylemişti. Ne yapacağını, kime gideceğini, onların Çağrı’yı nasıl benden uzak tutacağını bilmiyordum. Çağrı’nın söylediklerinin doğruluk payını da sorgulamak istemiyordum. Sadece onca uyarısına rağmen Demir’e güveniyordum. İçi ısıtan garip bir histi bu ama ona bakınca gördüklerime inanıyordum. 

Evden çıkmadan endişeli bir bakış atmıştı bana. Ruhu kayıp bir çocuk gibiydi o haliyle. Oyun oynamak istiyor ama çalışmak zorunda. Dışarı çıkmak istiyor ama ödevleri bekliyor. Bana bakmak istiyor ama… Ama ruhunu bulmak onu korkutuyor gibi.

O karanlık gözlerine baktığımda gördüğüm endişe, benim için duyduğu endişe, hayatımda ilk kez böyle hissetmeme neden oluyordu. Annem, üvey babam ya da abimin bana böyle bakması içimdeki o koca karşı çıkma isteğini harekete geçirirken, onun bu ufacık bakışı kendimi güvenli kapılar ardına kilitleme isteği uyandırıyordu.

Basit, belki ufacık bu endişe gitsin diye, o daha iyi hissetsin diye yapamayacağım hiçbir şey olmadığını anlamıştım o an. Ve en tuhafı içimdeki bu kocaman his beni korkutmuyordu. Adı her ne ise bana güven veriyordu. Sığınacak bir liman gibiydi gözlerinin karanlığı. Tutunacağım, yalnız kalmamak için, ruhumu kaybetmemek için dört elle sarılabileceğim tek gerçekti. Hava rüzgarlıydı, belki fırtına bekliyordu kapıda ama gitmeyecekti biliyordum. O hep orada olacaktı. Tam sol yanımda atan kalbimin her çırpınışında ve midemdeki kelebeklerin her dans edişinde…

Gece geri döndüğünde yine aynısını yapmıştı. Sanki çok normalmiş gibi odaya sessizce girmiş, soyunmuş ardından gelip usulca yatağa girmişti. Bununla yetinmeyip beni sarmış, kendine çekmiş ve tek kelime etmeden yüzünü saçlarımın arasından boynuma gömmüştü. Ben de sabaha kadar kalp atışlarımın normalleşmesini beklemiş ve sonunda yorgunluktan uyuyakalmıştım.

Sabah gözlerimi açtığımda ise yine yanımda yoktu. Yatakta kıvranıp, kalkmayı reddeder halde dün gece onun kollarında olduğum anları hayal ederken kapı birden açıldı. Belinde havlu, ıslak saçları ve çıplak göğsü ile uyuduğumu sandığı için odaya birden dalmıştı. Elindeki telefonu fark edişimle gözlerimi panikle kapamam aynı saniye içinde olmuştu. Nefesimi bile tutuyordum.

“Kabul diyorum. O iti uzak tutacaksın!”

Gözlerimi hafifçe araladım ve pantolonunu giyişini seyrettim. Her kimle konuşuyorsa sesi gerçekten normalden fazla sertti. Belki üçüncü evreye yakındı. İki buçuk da denebilirdi.

 “Görmeyeceğimden emin olacaksın. Bunun ne demek olduğunu biliyorsun.”

Sanki birinin ölüm fermanını vermişçesine soğukkanlı ve aynı zamanda sertti. Nasıl yapıyordu bilmiyordum ama içimi dolduran garip bir huzursuzluk vardı şimdi. Bu kabul ettiği her ne ise hoşuma gitmeyeceğinden emindim.

“Tamam. Bu akşam.”

Telefonu kapatır kapatmaz gömleğini üzerine geçirdi. Düğmeleri iliklerden bana doğru döndü. Işık hızıyla nefesimi tutarak gözlerimi kapasam da yakalanmıştım.

“Günaydın” diyen sesi beni yakalamasına rağmen normaldi.

Yerin yedi kat altına girebilmeyi dilerken,

“Ben şimdi uyandım!” dedim telaşla.

Sadece bir an açıklama yapmak ister gibi gözlerime baktı ama sonra vazgeçti. Ben ona ısrarla bakmaya devam ederken anı bölen ise kapı sesi oldu. Ben yataktan kalktım ve o da uyarı düğmesine basılmış gibi duruşunu dikleştirdi.

Kırık MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin