Bölüm Beş

18.1K 678 48
                                    

“Güneş varken yıldızlar görünmezler”

Eve geldiğimde kendimi her şeyimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Bu çok ironikti çünkü zaten şu hayatta kaybetmediğim hiçbir şeyim yoktu. Sadece onun, öptüğüm ilk adamın arkasını dönüp gitmesi içimdeki tüm sıkıntıyı tekrar su yüzüne çıkarmıştı. Yol boyunca çenemi tutup Baran denen şu adamla konuşmamak için de kendimi epey kasmıştım bir de üstüne.

“İyi geceler Eliz” demişti arabadan inerken tok sesiyle.

Kafamı sallayıp eve girmiştim hızla. Onunla konuşmak istemiyordum. Benden hoşlanmıyordu ve şimdi birden sırf o alanda Demir’i öpme cesareti gösterdiğim için kendine düşen payı almak ister gibi gözlerimin içine bakmaya başlaması midemi bulandırıyordu.

Nefesimi verip odaya girdim. Her canım sıkıldığında yaptığım gibi kağıtlara ve kalemlere gömülmekti niyetim. Masanın üzerinde duran kalemleri aldım ve beceriksizce sargılı ellerimle paketi yırtmaya çalıştım ama yapamadım. Basit bir kutuyu bile parçalayamayınca iyice öfkelendim ve sinirle ellerimdeki tüm sargıları açtım. Gece boyunca yeterince dikkat çekmiştim zaten.

Kesik ve yara bere içindeki parmaklarıma hiçbir şey hissetmeden baktım ve tekrar paketi elime aldım. İçimdeki durdurulamaz sinirle paketi tekrar yırtmaya kalkınca işaret parmağıma keskin bir acı saplandı. Karton parmağımı ufacık, küçük bir sıyrık bırakarak kesmişti. Bilinçsizce acısını almak için ağzıma götürdüğümde bu son noktam olmuştu. Kendi kanımın paslı tadını hisseder hissetmez zihnime şimşekler çakarak dolan anılar bir anda tüm savunma mekanizmamı çökertmişti.

Elimdeki her şeyi yere savurup kendimi yatağa atmıştım. Saatlerce niye yaptığımı bilmeden yastığa kafamı gömüp onun kokusunu içime çeke çeke hüngür hüngür ağlamıştım. Bu bir sinir krizi değildi, bu tüm sistemlerinin aynı anda çöküşe uğramasaydı. Alışkın olduğum, başa çıkmasını bildiğim türden bir şeydi. Gözyaşlarımın ne zaman dineceğini, bütün bu acıların içimden nasıl sökülüp atılacağını bilmeden uykuya dalabilmek için içimden dualar etmeye alışıktım. Bu yüzden gözlerimi kapadım ve bir kez daha bu eziyetin bitmesini diledim. Çaresiz, savunmasız, bir hiç gibi hissederek yüzümü yastığa gömdüm ve sakinleşmeyi beklerken tıpkı eskiden olduğu gibi uykuya daldım.

Gözlerimi tekrar açmam sert bir kapı kapanma sesiyle oldu. Gün daha aydınlanmamıştı. Oda henüz ışıkla dolmamıştı. Gözlerimi tekrar kapatıp bunu fırsat bilerek uykuya dalmaya çalışırken odanın kapısı açıldı. Gelmişti. Kalbimde daha önce varlığını bile bilmediğim bir yerde bunu hissediyordum. Yaklaşık on saniye sonra ise yatakta hissetmiştim.

Cama doğru dönüp yattığım için yatağın diğer ucu boştu. Ağırlığıyla esneyen yatak yine de ikimize göre küçüktü. Kalbim sırf onun tam arkamda olduğunu bilmemle bile yerinden çıkacak kadar hızlı atarken birden elini belime doladı ve yüzünü boynuma gömdü. Kesik kesik nefesler alıp boynuma çarpan nefesiyle tüm bedenimi harekete geçirirken,

“Eliz…” diye mırıldandı daha önce ondan hiç duymadığım kadar yumuşak bir sesle.

“Bana dön hadi…”

Bir yalvarıştan farksız bu isteği gerçekleştirmek için hemen hareketlenmişti titreyen bedenim. Ona doğru korkak hareketlerle döndüm ve bir şey demesi için yüzüne baktım. Beni göğsüne yatmam için iyice kendine çektiğinde bu dayanılmaz isteğe karşı koyamadım. Başımı sert göğsüne yaslarken, kalbim bir yaprak misali titrek ve onun üzerinde yere düşmemeye uğraşan bir böcek kadar korkaktı.

Üzerinde çıplak olmayan tek yer siyah boxerının kapattığı bölgeydi. Tenime değen parmakları, başımın altında hızla inip kalkan göğsü içimde, hiç bilmediğim yerlerde büyük yangınlar başlatmıştı. Aynı anda her bir zerrem alev almıştı ve bu canımı yakmıyordu.  İçimdeki tüm bu garip duygulara rağmen yüzüne çevirdim gözlerimi bir kez daha.

Kırık MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin