Karanlık ilmek ilmek işliyordu her hücreme. İçimden çıkarıp atmak, sökmek istediğim o dayanılmaz siyahlık bırakmıyordu beni. Ben kendimi hırpaladıkça, yerden yere vurup, içimden o pisliği atmaya çalıştıkça, hiç dokunmadığı yerleri buluyor, ele geçiriyor ve beni daha da dibe vuruyordu. Her yanımı sarmış paslı, kirli zincirler ruhumu bu bedene hapsetmişti. Koku, o berbat küf kokusu burnumun ucundaydı her zaman. En lezzetli yemeği yerken, en güzel çiçeği koklarken, en seksi kadının kollarındayken o lanet koku beni hiç yalnız bırakmıyordu. Hayal kırıklığının o iğrenç tadı, bütün vücuduma yapışan küçük cam kırıkları misali ne kadar uğraşsam da gitmiyordu, her anımda, her saniyemde benimleydi. Hareket ettikçe kanıyordum, yaşadıkça ölüyordum. Ben ölmek için yaşayanlardandım. 21 yıllık hayatım boyunca bu hep böyle olmuştu.
Şimdi ise bir çift kocaman mavi göz karanlığımın koyulaşmasına, yalnızlığımın artmasına sebep oluyordu. Her nefes alışı beni dipsiz bir kuyunun içine sürüklüyor, bütün anıları, bütün acıları tekrar yaşatıyordu. Zihnimden atamadığım başka bir anı olacaktı o. Küf kokusu ve siyahlığın yanında, aklımda sürekli bana bakıp yalvarırkenki o görüntüsü taşıyacağım o kocaman mavi gözlerin sahibiydi o.
“Geldiğin için teşekkür ederim” diye mırıldandı.
Kardeşinin, kardeşimin cenazesinde etrafta toplanan üç beş insana aldırış etmeyip yanıma kadar gelmişti. Hiçbir şeyden habersiz, o masum, saf ve temiz bakışlarını gözlerime dikip bir yalvarış gibi söylemişti bunu. Aylar önce abisinin yaptığı gibi.
“Kardeşim bak o kız sana emanet” demişti Atakan.
“Ya siktir lan, ne emaneti! Yarın altın vuruş yapacakmışsın gibi konuşmayı kes!”
“Lan koyacağım bir tarafına ciddiyim bak. Eğer bana bir şey olursa ve sen Eliz’i tek bırakırsan yemin ederim öteki taraftan gelir senin belanı sikerim!”
“Ya Atakan çeneni siktirtme abi, kes de şu çakmağı uzat!”
“Bak çok ciddiyim Demir! Söz ver yoksa çakmağı unut!”
“Ya ebenle görüşeceğim yemin ederim Atakan! Oğlum insan kız kardeşini benim gibi adama emanet eder mi lan? Bir baksana bana! Burada oturmuş ot çekiyorum amına koyayım!”
“Ben de çekiyorum ama o kızı canımdan çok seviyorum. Senden bir zarar gelmez ona biliyorum ben oğlum. Söz ver hadi! Bana bir şey olursa o kızı Kürşat’la bırakmayacağına söz ver! ”
Sıkıntıyla nefes verip ona dönmüştüm. Bu lanet olasıca tek katlı müstakil ev ve şu yanımda oturan adamdan başka hiçbir varlığı olmayan ben hangi götüme güvendiğimi bilmeden sırf o çakmağa ulaşmak için kafamı sallamıştım.
“Tamam lan tamam söz, kes sesini de ver şu çakmağı artık!”
Atakan kafası iyiymiş gibi gülmüştü ve çakmağı uzatmıştı. Birlikte, hep sonumuz olacağını düşündüğümüz esrarı keyifle, gülerek ciğerlerimize çekerken bugünün geleceğini, hiç ummadığım bir anda ölümün onu bulacağını, karanlığın bu kez ebemi sikeceğini hiç bilmiyordum.
“Demir? Senden bir şey isteyebilir miyim?”
Eliz’in naif ve yumuşak sesi kulaklarımda çınlayarak beni bu lanet güne geri çekmişti. Kardeşimin ismi o tahta parçasında yazıyordu işte. Her şey hiç olmadığı kadar gerçekti. Gerçek on yerimden aynı anda jiletleniyormuşum gibi keskin ve sertti. Ölüm vardı ve bizi bulmuştu. Yukarıdaki benimle alay etmeye devam ediyordu. Sanki hayatım bombok değilmiş gibi al da bu kızın da hayatını becer sonra da vicdan azabından sen de geber diyordu.
“İsteyebilirsin tabi” diyen sesimi ben bile tanıyamamıştım.
Hayatımın hiçbir evresinde kendimi bu kadar aciz ve çaresiz hissetmemiştim. Kendime olan güvensizliğim hiç bu kadar tavan yapmamıştı. Şimdi kardeşim o toprağın altındayken onun kardeşini, canını, en sevdiğini dinlemek boynumun borcuydu. Ona karşı borçlu olduklarımın çeyreği bile değildi bu üstelik.
“Benimle eve gelir misin? Onun eşyalarını toplamak için? Ben…”
Koca mavi gözlerden akan yaşlar durmuyordu. Burnunu çekip tekrar konuşmayı deniyor ama başaramıyordu. Melekleri andıran görüntüsünü, kızarmış burnu ve gözleri daha da güzelleştiriyordu. Yüzünün yumuşak kıvrımları hiçbir acı yaşamaması gerektiğinin kanıtı gibiydi. Onun kalbi acıyı kaldıramayacak kadar dayanıksızdı. Benimle burada bir tahta parçası ve toprağa bakıp ağlamayı hak edecek hiçbir şey yapmamıştı.
“Ben gerçekten tek başıma yapamam… Demir, lütfen” diyen sesi öylesine çaresizdi ki kendime benzettim onu.
O an beni en iyi anlayan insandı o. O küçücük an içinde ruhlarımız birbirine eşti sanki. Acı içinde kıvranıp yine de o tahta parçasına bakmaktan vazgeçmiyorduk. İkimiz de en sevdiğimizi bırakacaktık bu toprağın altında. İkimiz de en sevdiğimizi kaybetmiştik.
Omuzlarımda hissettiğim yük kalbime de çökmüştü. Ciğerlerim sıkışıyordu. Nefes almayı denedikçe boğazımda bir şeyler düğümleniyordu. Göğüs kafesim hayatımda ilk defa bu kadar dar geliyordu. Ruhum çığlık çığlığaydı, ruhum bedenime sığmıyordu. Yırtıp geçmek istiyordu beni ama hapsolmuştu bu kafese. Kardeşim yatıyordu işte orada. Ben hala üzerindeyken onun cansız bedeni bu lanet toprağın altındaydı.
Zihnim bıkmadan, usanmadan aynı soruları soruyordu. Nasıl giderdi böyle? Haber vermeden, hiçbir şey olmamış gibi, beni bu bombok hayatın ortasında bırakır nasıl giderdi?
“Demir lütfen? Lütfen sadece onun odasını toparlamama yardım et… Tek başıma yapamam… Yalnız yapamam, lütfen.”
Yumuşacık ses zihnimi susturmuştu. Acı hala oradaydı. Acı hala keskindi ama sanki bir dakikalığına da olsa uyuşmuş gibiydi.
Bakışlarımı ona çevirdim usulca. Gözleri üzerine dizelerce şiirler yazılmayı hak edecek kadar güzeldi. Acı ona nasıl layık olurdu ki? Peki ya ben? Ben bu kıza ne verebilirdim ki? Ben bu kıza ne kazandırabilirdim? O Kürşat denen üvey babası olacak adam hiç olmazsa bu kıza rahat bir ev sunuyordu. Nasıl o rahatlıktan çekip alırdım ki onu? Nasıl benim çöplüğüme getirir ve artık benimle yaşayacaksın derdim? Atakan delirmiş olmalıydı. Hiç mi dönüp kardeşinin hayatına bakmıyordu? Hiç mi şu kızı benim yanımda görseler, milletin dönüp ikinci defa bakıp, güleceğini düşünmemişti?
Kararımı o mavi gözlerin yaşlı yalvarışı sürerken vermiştim. Ben bu kızın abisi olamazdım. Ben bu kızın hiçbir şeyi olamayacak kadar karanlıktım. Ben en dipteydim, o ise yolun başında bile değildi. Atakan, beni bombokluğun ortasında bırakıp giden kardeşim, bu kez yanılmıştı. Zaten hayat bir noktada herkesi yanıltmaz mıydı?
Herkese merhabalar! :) Bu yeni yazdığım bir hikaye ve burada paylaştığım ilk hikaye olacak. Eğer hoşunuza giderse ilk bölüm çok kısa süre içinde gelecek. Tek ricam lütfen okursanız iyi ya da kötü yorumlarınızı esirgemeyin, şimdiden teşekkürler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Mavi
Fiksi Umum"Eliz ateşle oynuyorsun." diye mırıldandı ılık nefesi tenimi gıdıklarken. "Ben..." dedim biraz daha cesurca gözlerine bakarak. "Ben ateşle oynamıyorum Demir. Ben ateşin ortasındayım, onu tanıyorum ve..." "Ve buna rağmen yanıyorum." diye bitirdi beni...