Bölüm Yirmi Altı

15.6K 598 30
                                    

“Sihirli değnek… ”

“Şaka yaptığını söyler misin?”

Sesimi kısık tonda tutmakta o kadar zorlanıyordum ki boğazım acımıştı. Suya uzandım ve yutkunmaya yetimi kaybetmişçesine sadece bir yudum içebildim. Kıvrılmış dudaklarının vaat ettiği şeyi görmezden gelmeyi denemek istiyordum ama kalbim her gülüşünce önce durup sonra sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

“Şaka yapmış olsaydım az önce arayıp evin temizlenmesini istemezdim.”

Sesi benimle eğlenmekten zevk aldığının kanıtı gibiydi. Ona gerçekten inanamıyormuş gibi bakıyordum ama bakışlarımın üzerinde bir etkisi yoktu.

“Kabul etmeyeceğimi biliyorsun değil mi?” dedim gözlerine bakarak.

Kendimi daha yüksek tonda konuşmamak için zor tutuyordum.

“Hediyelerimi kabul edeceğini kendin söyledin.” dedi gözlerimin içine bakarak.

Bakışlarındaki meydan okumayı görmemi ve kabul etmemi bekliyordu. Ama yapamazdım. Bu kez yapamazdım. Bu beni nasıl bir konuma düşürürdü düşünmüyor muydu hiç? Belki de farkındaydı ve sırf bu yüzden yapıyordu. Öfkeyle nefesimi verdim ve yerimden kalktım.

“Dışarı!” dedim.

Arkamı dönüp çıkarken birkaç kişinin bana baktığını fark etmiştim. Sabahtan beri köşedeki masada onu kesen kız grubuna ölümcül bir bakış attıktan sonra kabanımı da alıp çıktım. Soğuk rüzgarın yüzüme çarpmasına müsaade ederek arkamdan gelmesini bekledim. Ayağımı yere vurup ritim tutarken ellerimi göğsümde birleştirmiştim. Bu kez gerçekten çok sorumsuzca davranmıştı ve gerçeği görmemekte ısrarcıydı. Bunu eve gitmeden halletmem lazımdı. Çünkü eve gidersek olacakları biliyordum. Konuşmama müsaade etmeyecek, beni gafil avlayacak ve bir sonraki an kendimi onun kollarında yatakta uyuyakalmış halde bulacaktım. Aslında bu anın ne kadar da güzel olacağı düşüncesi bir anda zihnime süzülünce iç geçirdim.

“Eve mi dönüyoruz?”

Arkama dönüp ona baktım. Elindeki telefonu cebine attı ve bana baktı.

“Hayır. Biraz yürümeye ve akıl dışı hediyelerini konuşmaya ne dersin?”

Güldü ve dünyam ışığa boğuluyormuş gibi hissettim. Dudaklarının her kıvrılışı içimdeki bu hissi daha da arttırıyordu. Onun yanında olmak ev gibi hissettiriyordu. Neresi olursa olsun, ne durumda olursak olalım bana gülümsemesi hep aynı etkiyi yapıyordu. Ben oraya aittim. O küçük kıvrıma. Bunu inkar edemeyecek kadar çok iyi biliyordum.

“Pekala… Yürüyelim bakalım…” dedi ve kolunu uzattı.

Ona tereddütlü bir bakış attım ama kolunu çekmeyince elimi koymanın bir sakıncası olmayacağına karar verdim.

“Sahil boyunca yürümeye ne dersin? Hem tatlılarımızı da yedirtmeden kalktın belki bir dondurma falan yeriz?”

“Olur…” dedim kafamı sallayarak.

Ve birlikte restoranı geçip, insan kalabalığının saat ve soğumaya başlayan hava nedeniyle daha da azaldığı sahil yoluna doğru yürümeye başladık.

“Keyfini kaçırmak istemem ama gerçekten hediyelerini kabul etmeyeceğimi biliyorsun değil mi?” dedim on dakika, onun kolunda sessizce yürüdükten sonra.

“Keyifli olduğumu nereden biliyorsun?” dedi bambaşka bir konuya değinerek.

“Şey…” dedim bir an ona dönerek.

Kırık MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin