“Burada olman bir hayal. Sen bir lanetsin.”
Tam iki hafta. Onsuz geçen kocaman bir iki hafta. Bir kabustu hayatım. Suçluluk duygusuyla ezilen kalbim onun böyle, sanki daha önce hiç yaşamamış gibi, her şeyiyle kaybolmasını kabullenemiyordu. Ortaya çıkması için çırpınıp deli gibi yeni bir şeyler düşünmeden geçen tek bir günüm yoktu. Parasını geri göndermeyi denemiştim ama aldığım cevap hesabını çoktan kapatmıştan başka bir şey olmamıştı. Her gün, neredeyse günde üç kez gidip belki geri döner, belki bir şey almak ister diye evini kontrol etmiştim ama hep bıraktığı gibi bulmuştum evi. Ondan geriye tek bir iz bile kalmamıştı.
Şimdi onsuz geçirdiğim on beşinci günün gecesinde başka bir şehre adım atmak için hazırlanıyordum. Nerede olduğunu bilmiyordum elbette ama bu şehirden kopmak, buradan gitmek sanki ondan tamamen uzaklaşmakmış gibi geliyordu. Aramızda var olan tüm bağları koparmak gibi. Canım acıyordu, içimde kocaman bir huzursuzluk vardı ve başka bir şeyler düşünememek aptal gibi hissetmeme neden oluyordu ama yine de son kez gitmek istiyordum oraya. Gidip eve dönüp dönmediğine bakmak istiyordum.
“Seray…” dedim tereddüt dolu bir sesle.
Kafasını kontrol ettiği bavuldan kaldırdı ve yatağında uzanmış olan bana baktı.
“Bir şey mi eksik?”
“Hayır…” dedim onunkinin yanında duran bavuluma kaçamak bir bakış atarak.
“Ben sadece…”
Derin bir nefes aldım ve bana deli gözüyle bakmamasını umarak,
“Ben tekrar eve gidip bakmak istiyorum.” dedim.
Gözlerini devirdi ve tam tahmin ettiğim gibi nefesini verdi.
“Eliz… Bak biliyorum için rahat değil ama artık kabul et. O yok. Ve isterse sonsuza dek senden kaçabilir. Biliyorum çünkü bunu daha önce de yaptı. Atakan’dan sonra ortadan öyle bir kayboldu ki…”
“Tüm bunları biliyorum.” dedim araya girerek.
“Seray yemin ederim biliyorum ama kendime engel olamıyorum. Sanki son kez gidip görmezsem gidemem gibi geliyor.”
Yataktan kalktım ve beni anlaması için yalvaran gözlerle baktım ona.
“Tamam bekle en azından şoföre haber vereyim.” dedi sonunda pes ederek.
“Gerek yok ben taksiyle giderim ben.” dedim ve bu kez kaşlarını çatarak baktı bana.
“Oldu canım oldu! Kızım daha iki hafta önce kaçırıldığımızı unutuyorsun herhalde. Babamı zor ikna ettim diyorum Eskişehir’e geri dönmeye diyorum sana! Şimdi yalnız evden çıkmana ne ben ne de onlar izin verir!”
Yüzünün aldığı hal beni bir saniye için de olsa gülümsetmişti.
“Tamam… Tamam…” dedim ellerimi havaya kaldırıp teslim olarak.
Birkaç dakika içinde hazırlanıp aşağı indim. Kapıda beni bekleyen şoför de Seray’ın babası ve Nazlı Abla da evde bir şey unuttuğumu sanıyordu. Her ikisine de kalbime söz geçiremediğimi tabi ki anlatamazdım. Arka koltukta içimdeki tuhaf sabırsızlıkla varmamızı beklerken telefonum çalmaya başladı. Sessizliği bölen melodi içimde kötü bir his doğurmuştu ama yine de açtım.
“Efendim Seray?”
“Eliz!” dedi telaşla.
“Bir şey mi oldu?”
Kaşlarımı çatıp endişeyle yanıtını bekledim.
“Gitme. Eliz ne olur geri dön! Gitme ne olur!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Mavi
Ficção Geral"Eliz ateşle oynuyorsun." diye mırıldandı ılık nefesi tenimi gıdıklarken. "Ben..." dedim biraz daha cesurca gözlerine bakarak. "Ben ateşle oynamıyorum Demir. Ben ateşin ortasındayım, onu tanıyorum ve..." "Ve buna rağmen yanıyorum." diye bitirdi beni...