Bölüm Üç

20.1K 734 30
                                    

“Kalbime dokunan ilahi bir güç”

Sabah günler sonra ilk defa o bu kadar çok uyumanın verdiği enerjiyle açmıştım gözlerimi. Saat daha erkendi ve gün ışığı odaya süzülürken gece etrafıma hiç dikkat etmediğimi fark etmiştim. Cam sol tarafımdaydı. Hemen karşımda ince uzun kapaklı bir dolap vardı. Sağda en uçta kapı, onun yanında kıyafet dolabı vardı. Ve karşımdaki ince dolabın yanında da bir masa. Duvarlar yine açık maviydi. Sanki bütün evi bilerek bu renge boyamış gibiydi. Açık maviyle ilgili bir takıntısı olup olmadığını düşünürken yataktan kalktım.

En merak ettiğim şey olan uzun dolabın önünde durdum. Kapıya tedirgin bir bakış attım. Kilitli değildi. 10 yaşımdan beri ilk kez odamın kapısını kilitlemeden uyumuştum. Annem öldüğünden beri Kürşat’a karşı bir savunma olarak bunu yapıyordum. Odamdan pijamalarımla çıkmazdım, o evdeyken duş almazdım. Kendi evimde, bir tutsak hayatı yaşardım ve bundan doğru dürüst şikayetçi bile olmazdım. Bir sürü iğrenç ve karanlık anı aynı anda zihnime hücum edince düşünmeyi bıraktım ve dolabın kapağını açtım.

Dört bölmesi vardı ve bütün bölmeler balık istifi şeklinde kitaplarla doluydu. En üsttekiler ağır klasiklerdi, bana en tanıdık olanlar onlardı. Aşağı doğru indikçe kitaplar daha da sıkışık bir vaziyete bürünüyordu ve daha da yabancılaşıyordu. Hiç bilmediğim yazarların merak uyandırıcı kitapları gözüme çarpıp dururken bunun onu kaçış yolu olduğunu düşünüyordum. Benim bembeyaz kağıtları siyaha boyarken yaptığım gibi, o da kelimeler arasında kaybolurken unutuyor olmalıydı her şeyi.

Kafamda sürekli ikimizi eşleştirmem bana aklımın bir oyunu muydu bilmiyordum ama bundan garip bir zevk duyuyordum. İkimiz arasında ortak noktalar keşfetmek, onu keşfetmek hoşuma gidiyordu. Onun yaşamına ait en ufak bir ipucu bulmak içimde garip bir heyecan uyandırıyordu. Bu yeni oluşan bir şey değildi. Onu gördüğüm ilk an da karanlığının ardındaki gizemi merak etmiştim.

Düşüncelerim daha da eskilere, onu abimle gördüğüm zamanlara gidince derin bir nefes aldım. Yakalanmaktan korkarak dolabı kapattım. Bakışlarımı masanın üzerine çevirecekken kapıyı çaldı. Beklemediğim için afallayarak ve biraz da az önceki keşfim yüzünden suçlu hissederek çevirdim bakışlarımı kapıya doğru.

“Pansuman yapmamız lazım!” dedi kapının öbür ucundan.

“Gelebilirsin!” dedim hemen cevap vererek.

Ben gidip yatağa otururken içeri girdi. Üzerinde gri bir tişört altında koyu renk kot pantolon vardı.

“Doktorun verdiği kremi aldım.” dedi.

“Muhtemelen birkaç iz kalacak ama yine de şansımızı denemek lazım.”

Yanıma çökerken elindeki poşetten malzemeleri çıkardı. Sanki bir büyünün altındaymışım ve başka bir yere bakamıyormuşum gibi dudaklarımı birbirine bastırmış, soluksuz bir şekilde onu seyrediyordum.

“Nefes al!”

Bu ilk emirdi. Elimi çekip kendi avucuna alırken beni utançtan kıvrandırdığının farkında bile olmadan söylemişti bunu.

“Kesikler o kadar derin mi ki?” dedim konuyu değiştirmek için.

“Görmedin mi?” dedi neredeyse kızgın bir ses tonuyla.

Sargıları açtı ve ben de cevap vermedim. Hem elimin tersinde hem de avuç içlerimde kesikler olduğunu tekrar görünce öfkeyle derin bir nefes verdi ve üzerinde hala birkaç çizik olan parmakları bileğimi sardı. Vücudum koca bir şok dalgasını karşılıyormuş gibi gerildi. Nefes alınca garip kokusu doldurdu ciğerlerimi ve damarlarımda dolaşan kan daha da hızlandı. Yüzüne baktım anlamaya çalışarak. Tekrar nefesimi tutmanın en iyisi olduğuna karar verdiğimde kare bir paketi alıp ağzına götürdü. Sertçe dişleriyle paketi yırtarken dişlerimi dudağıma geçirdim.

Kırık MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin